Anadolu Islahatı
(Ermeni Islahatı Meselesi)
Daha önce açıklandığı üzere, Temmuz 1878’de imzalanan Berlin
Antlaşması’nda, Ayastefanos Antlaşması’ndaki “Ermenilerin oturmakta bulunduğu
Anadolu vilayetlerinde yeni bir idare tarzının kurulması ve Ermenilerin
Kürtlerle Çerkeşlere karşı korunması” şeklindeki hüküm bu kez; “yeni bir idare
tarzının kurulması” şeklindeki ifadeyle Ermenilere ayrı bir yurt sürecinin
başlamasına neden olmuştur.
Büyük devletlerin Osmanlı toprakları üzerinde “Ermeni Devleti” kurma teşebbüsleri “Anadolu Islahatı” olarak adlandırılmıştır. Bu girişimlerin burada bir kez daha hatırlatılması gerekmektedir.
Ermeni Komiteleri Bulgaristan Örneğini Takip Ediyor, Bölgede
TERÖR Estiriyorlardı
Ermeni komiteleri, stratejik açıdan olduğu kadar siyasî
açıdan da Bulgaristan örneğini takip ediyorlardı. Eyalet nüfusunun % 45’ini
oluşturan Bulgarlar, Avrupa’nın desteğiyle, çoğunluktaki Türk halkı kırarak,
olmazsa kaçırarak bir millî devlet kurmayı amaçlamışlardı. Avrupa ve Rusya işe
karışmazsa böyle bir eylem asla başarıya ulaşamazdı. Öyleyse şimdi de aynı
oyunu oynamak gerekirdi. Ermeni çeteler, Türk Ordusu ve çoğunluktaki Müslüman
halk karşısında tutunamazdı.
Dolayısıyla Ermeni çeteleri, büyük güçlerin müdahalesini
sağlamak için kışkırtma, vur-kaç ve yaygın terör eylemlerine girişecek, bu
şekilde Avrupa kamuoyunu duyarlı hale getirerek, büyük devletleri Ermeni
bağımsızlığından yana müdahaleye zorlayacaklardı.
Avusturya Dişişleri Bakanı Kalnoky: “Ermeni toprağı kana
bulanmadıkça Ermeniler Bir şey Alamazlar”
Ermeni yazar Krisdar Mikeelyan, Halk Kütlesi’nin Mantığı
adlı eserde 1890’da Avusturya Dişişleri Bakanı Kalnoky’nin Türkiye Ermenilerine
“Avrupa yok. Ermeni toprağı kana bulanmadıkça Ermeniler bilmeliler ki bir şey
alamazlar” dediğini yazmaktadır.
Bir başka Ermeni yazar Tomayan Doğu Sorunu Tarihi adlı
eserinde, “Vatanda, millî toprak üzerinde hareket; bu hareketlerle,
fedekarlıklarla güçlenmiş olarak siyasî veyahut herhangi bir şekilde Avrupa
Devletleri’nin müdahalesini temin: İşte Doğu Sorunu’nun bütün tarihi”
diyecektir.
Aslında Fransa Dışişleri Bakanı M.Hanotaux’nun parlamentoda
3 Kasım 1896’daki açıklamaları Ermeni Sorunun çıkışı ve Ermeni komitelerinin
amaçlarının anlaşılması açısından aydınlatıcıdır: “1878-1881 Berlin Antlaşması
ve Kıbrıs görüşmesi üzerine Avrupa ve özellikle İngiltere, Ermenilerin durumu
ile meşgul oldular. Bununla beraber, ancak 1895 de ilk olarak bir Ermeni
hareketinden söz edildiği duyuldu. Fransa, İngiltere, Avusturya, Amerika’ya
dağılmış olan Ermeniler aralarında teşkilat yaptılar, komiteler kuruldu.
Gazeteler yayınlandı ve etkili bir propagandaya başladılar. St. Denis’de (Lusinyan)
ın mezarında gösteriler yapıldı. Fransa’da hareket daha az ve derin oldu. Fakat
İngiltere’de büyük gelişmeler kaydetti. Kitab-ı Mukaddes’in yayınlanması için
kurulmuş olan cemiyetler (Misyoner örgütleri) bunları ele aldılar, siyasî
çevrelere sonra sokaklara, daha sonra parlamentoya yansıdı. Hedef alınan amaç
şuydu: Daima Osmanlı yönetiminin haksızca davranışlarını, zulümlerini,
kötülüklerini yayınlayıp Avrupa müdahalesi çekmek ve müdahale fikrini yavaş
yavaş geliştirmek, Avrupa’ya Doğu işlerinde arzusunu kuvvetle duyurmak için
birçok defalar yaptığı gibi Haçlılar fikrini aşılamak.”
Bu çerçevede hareket eden Ermeni ihtilalcilerin hedefi
belliydi. En yoğun nüfusa sahip oldukları Bitlis’te bile (%13) ahalinin %
87’sini oluşturan müslümanları terör yoluyla taciz edip, yöreyi terk etmelerini
sağlamaktı. Bunu da yaparken Avrupa’nın merhametine sığınacak bir ortam
hazırlamayı da ihmal etmemekteydiler.
Şöyle ki, Ermeniler giriştikleri isyan
faaliyetlerini kamufle ederek, bu yörede
çatışmayı müslümanların başlattığını, kendilerini mezalime tabi tutan müslüman
halka karşı sadece savunmaya geçtiklerini ileri sürmekte, kargaşa ortamı
çıkarmak için her yolu denemekte, yöresel aşiret kıyafetlerine bürünerek,
hayvan çalmakta, adam öldürmekte, köy yakmaktaydılar. Bu uğurda katliama bile
başvurmaktaydılar.
Ermeni Çeteleri Osmanlı Devletine Sadık Kalan Soydaşlarına
da Hayat Hakkı tanımamışlardır
Örneğin; Rusçuk Ermeni komitesi başkanıyken devlete sığınan
Mıgırdıç Tütüncüyan'ı 9 Temmuz 1895'te, Ermeni avukat Artin Dirserkisyan'ı 24
Eylül 1895'te öldürmüşlerdi. Yine Hınçak
komitesi tarafından İstanbul’da, avukat Ğaçik Efendi, Rahip Dacat, Rahip
Sukiyas, Rahip Mampre, Polis memuru Markar, Kandilci Onnik, Dikran Karagözyan,
Apik Unciyan katledilmişti.
Ülkede bir kaos çıkarmak amaçında olan Ermeni komitelerinin
bu durumunu bir Hınçak üyesi şu şekilde ifade etmiştir: “Çeteler, Türkleri ve
Kürtleri öldürmek, köylerini ateşe vererek dağlara kaçmak için fırsat
kolluyordu. O zaman kızgınlıktan gözü dönen Müslümanlar, ayaklanarak kendini
korumaktan aciz Ermeniler’e saldıracak ve onları öylesine barbarca öldürecekler
ki, Rusya insanlık ve Hristiyan uygarlığı adına, Ermenistan’ı işgal etmek üzere
müdahaleye kalkacaktır.”
Ermeni Komiteciler Hesaplarını Batı Kamuoyuna
Bağlamışlardı
Görüldüğü gibi, Ermeni komiteciler hesaplarını Hristiyan
kamuoyuna bağlamışlardı. Ermeni stratejisi; Müslümanların katledilmesi
karşısında kılını kıpırdatmayıp da, sadece bu yola zorla sokulan Türk ahalinin
Ermenilere karşı girişecekleri zulümden etkilenip oluşturulacak bir propaganda
kampanyasıyla, Hristiyan uygarlığı duygulanacağı, bu şekilde bu ülkelerin
dolaysız yardım ve desteğinin sağlanması üzerine kurulmuştu. Ermeniler bu
desteği sağlamak için her türlü oyuna başvurmuşlardır.
Pierre Loti şu çarpıcı örneği aktarmaktadır: “1896 Van'daki
Ermeni olayları sırasında mümkün olduğu kadar çok Ermeni'yi konsolosluk
binasında saklayan Fransız konsolosu etrafta ne olup bittiğini anlamak için
terasa çıktığında, arkasından gelen iki kurşun başının kenarından tiz bir sesle
geçip gitmişti. Arkasına dönünce komşu evin penceresinden kendisine nişan almış
durumdaki bir Ermeni'yi fark etti. Yakalanıp sorgulandığında saldırgan şu
cevabı vermişti: Bunu Türkler suçlansın ve konsolosun ölümünden sonra
Fransızlar onlara karşı ayaklansın diye yaptım.”
Aşiret Süvari Alayları Kurulmak Suretiyle Bir Denge Sağlandı
Berlin Antlaşması’nın Rumeli’ye ait hükümlerinin yerine
getirilmesini kabul eden Osmanlı yönetimi “Anadolu Islahatı-Ermeni Islahatı
Meselesi” konusundaki Avrupalı güçlerin teşebbüslerini sonuçsuz bırakmayı
başarmıştı. Bununla birlikte bölgedeki iç tehdit gruplarına karşı da 1890'da
Aşiret Süvari Alayları kurulmak suretiyle bir denge sağlanmıştı. Anadolu
Islahatı konusu, 1894 yılında Ermeni çetelerinin Sason’da çıkarttıkları
karışıklıklara kadar durgun bir hal almıştı.
Ermeniler, Sason kışkırtmasında yukarıda belirtilen strateji
doğrultusunda yapılan yoğun propaganda neticesinde böyle bir fırsatı yakalamayı
başarmışlardı.
1895 Tarihli Anadolu Islahat Projesi
Ermenilerin takip ettikleri politika gereğince Sason’da
çıkardıkları karışıklıklar, Avrupalı güçlerce ilgiyle karşılandı. Bu olaydan
Ermeniler çok fazla faydalandılar. 1894-95 kışı içinde, Türk düşmanı bir
protesto kampanyası dış ülkelerde hız kazandı. Yalan ve düzmece bilgileri her
tarafa hızla korkunç bir şekilde yayıldı. Müslümanların sırf gericilik
sebebiyle günahsız Ermenileri doğradığı propagandası yapıldı. Amerika ve Avrupa merkezlerinde Ermeniler lehine
mitingler oldu.
Sason’da Aşiret
Alayları’nın intikam harekâtı sergilediği ve köyleri yaktığı Ermenileri
öldürdüğü ileri sürüldü. Bu olay bahane
edilerek İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından hazırlanan Vilâyât-ı
Sitte’de uygulanması tasarlanan 40
maddelik Anadolu Islahat Projesi bu ülkelerin büyük elçilerince bir muhtıra
(memerandum) ile 11 Mayıs 1895’te Osmanlı Hükûmeti’ne sunuldu.
Bu “Mayıs Projesi” Ermeniler için bir kurtuluş belgesi ve
bağımsızlık için önemli bir adım olarak kabullenilmiş, bağımsızlık yolundaki
ümitler güçlenmiş, daha büyük isyanlar için yeşil ışık yakılmıştı.
Bu projenin verilmesini izleyen devrede sadece 1895 yılı içerisinde ilki 29 Eylül 1895 tarihli Divriği (Sivas), sonuncusu 3 Aralık 1895’te Yozgat’ta olmak üzere 24 Ermeni ayaklanması meydana gelmişti.
Bu projenin verilmesini izleyen devrede sadece 1895 yılı içerisinde ilki 29 Eylül 1895 tarihli Divriği (Sivas), sonuncusu 3 Aralık 1895’te Yozgat’ta olmak üzere 24 Ermeni ayaklanması meydana gelmişti.
Osmanlı yönetimi ıslahatlarla ilgili konularda, devleti
yabancı devletlerin baskı ve müdahalelerinden koruyacak tedbirler alma
politikası takip ettiği görülmektedir. Sason olayından sonra Avrupalı
devletlerin ıslahatla ilgili tekliflerini kabul etmekle birlikte, ellerinde
tuttukları müdahale kozlarının tesirsiz hale getirilmesine çalışılmıştır. Bu
amaçla Ermeni olaylarını
yakından takip eden Müşir Şakir Paşa, Sason olaylarından sonra ortaya çıkan
durum gereği 27 Haziran 1895’te Anadolu Umum Müfettişliği’ne
görevlendirilmiştir. Bu tayin Rus,
İngiliz ve Fransız devletlerinin bölgeye bir yüksek komiser tayini teklifine de
bir nevi cevap teşkil ediyordu.
Osmanlı Devleti, Doğu Anadolu’da Ermenilere istisnai
imtiyazlar verildiği ve Padişah’ın hükümranlık haklarına tecavüz ettiği için bu
projeyi reddetti ve tasarıdaki
hükümlerden hangilerinin kabul edilip hangilerinin kabul edilmediğini 2 Ağustos
1895’te sefirlere bildirdi. 22 Ekim 1895
günü üzerinde mutabık kalınan bir ıslahat metnini, nota ile Fransız, Rus ve
İngiliz temsilcilere bildirdi. Hem de talimat olarak 6 vilayete (Erzurum,
Bitlis, Van, Diyarbakır, Harput, Sivas) ve Anadolu Umum Müfettişi Şakir Paşa’ya
gönderildi. 18 Nisan 1897’de Türk-Yunan
Savaşı başlayınca, ıslahat meselesi Balkan Harbi’nin sonuna kadar bir kenara
bırakıldı.
1913 Tarihli Anadolu Islahat Projesi
Balkanlar kaynıyor olaylar olayları takip ediyordu. 1911’de
Arnavutluk’ta isyanlar başlıyor, 1911’de İtalya ile Bingazi Savaşı açılıyor ve
nihayet 8 Ekim 1912’de Balkan Savaşı patlak veriyordu. Balkan Savaşı yüzünden
Osmanlı İmparatorluğu’nun durumu oldukça bunalımlı bir evreye girerken, Osmanlı
Devleti’nin bu durumundan faydalanmak isteyen Rusya, Doğu Anadolu’da
kazanımlarını pekiştirmek ve bölgede kalıcılığını sürekli kılacak ortamı
hazırlamak amacıyla Anadolu ıslahatı konusunda harekete geçti.
Rus sefiri M.Giers, Mayıs 1913’te Rus Hükûmeti’nin Ermeni
Islahatı’na verdiği önemi anlatan bir muhtıra verdi. Rusya’nın İstanbul elçiliği tercümanı
Mandelstam tarafından hazırlanan Doğu Anadolu’da yapılacak ıslahat projesi 8
Haziran 1913’te Osmanlı Hükûmeti’ne ve Avrupalı ülkelerin İstanbul elçilerine
sunuldu.
Bu projenin müzakeresi sırasında Alman delegesi Osmanlı
Hükûmeti’nin tarafını tutmuş, projeye karşı çıkmıştır. Fransız ve Rus
delegeleri projeyi kabul etmiş, Avusturya ve İtalya delegeleri Alman delegesi
ile birlikte hareket etmiştir. 3 Temmuz 1913’de toplantıya başlayan komisyon 23
Temmuz’da bir sonuca ulaşmadan dağılmıştır. Cemal Paşa Rus projesi için şunu
söylemektedir: “Bu projenin kabulünden en fazla bir sene sonra Erzurum, Sivas,
Van, Bitlis, Diyarbakır ve Elazığ vilayetlerinin Rusya himayesine ve daha
doğrusu Rusya’nın işgaline gireceğine hiç şüphe etmemek lazım gelir.”
1914 Tarihli Anadolu Islahat Projesi
Rusya, Doğu Anadolu’da yapılmasını düşündüğü bir ıslahat
tasarısını geçirebilmek için Türkiye ile müttefik konumunda görülen Almanya’nın
mutabakatını almak mecburiyetinde olduğunu anladı. Alman sefiri Vangenhaym ile
Rus Sefiri Giers aralarında görüşmeye başladılar ve yeni bir tasarı üzerinde
anlaşmaya vardılar.
Diğer devletlerin de kabul ettikleri metin Bab-ı Alî’ye Rus
elçi tarafından verildi. Rusya, diğer sefirlerin de tasvibi ile konuyu artık
kendisi yürütüyor, gelişmeleri diğerine bildiriyordu. Sadrazam, diğer
ülkelerden destek istedikçe aldığı cevap, konuyu bir an evvel bitirmesi oluyor,
Osmanlı tezlerine destek alamıyordu.
Osmanlı Müttefiki Almanya Osmanlı'ya Karşı Rusya İle Birlikte Hareket Ediyordu
Yakın ilişki içerisinde olunan Almanya da Türk tezlerine
destek vermemekte, Rusya ile müşterek hareket etmekteydi. Bu şartlarda 8 Şubat
1914 günü Osmanlı Sadrazamı Said Paşa ile Rusya mazlahatgüzarı Gulkeviç
(Gulkevitch) arasında İstanbul’da
anlaşma imzalandı.
Söz konusu ıslahat projesi, "Doğu Anadolu’nun altı
iline ve Trabzon’a geniş ölçüde özerklik veriyordu. Doğu Anadolu iki bölgeye
ayrılmakta Erzurum, Trabzon ve Sivas’ın yer aldığı kesim ayrı bir yabancı genel
müfettiş Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır vilayetlerini kapsayan kesime de
başka bir yabancı müfettiş atanacaktı. Geniş yetkilerle donatılan müfettişler
bu bölgelerde tam yetkili oluyor, devlet içinde devlet yaratılıyordu. Osmanlı
Devleti; Ermeniler lehine düzenlemeleri kabul etmekle birlikte, Rusya’nın Doğu
Anadolu’da talep ettiği askerî sınırlamalar ile Aşiret Alayları’nın fiilen
varlığının son verilmesi de dahil olmak üzere bir çok önemli hususu kabul
etmekteydi."
Osmanlı Hükûmeti Doğu Anadolu’ya, Osmanlı genel müfettişleri
ve bunların yanına da Avrupalı müşavirlerin verilmesini kabul etmişti. Bu
teklife Ermeni Millî Temsilciler Heyeti Başkanı olan Bogos Nubar şiddetle karşı
çıkmakta, Doğu Anadolu’ya Avrupalı müfettişlerin atanmasını istemekteydi.
Bogos
Nubar, 22 Kasım 1913’te “Islahatın Avrupalı devletlerin himaye ve kontrolü
altında sorumlu ve kuvvetli yetkisi olan Avrupa memurlarıyla uygulanması
haricinde bir çözüm şekli olmayacağını” ifade ettikten sonra bu planın Osmanlı
Hükûmeti’nce kabul ettirilmesi için mallî baskı yapılmasını içeren şu
telkinlerde bulunmaktaydı: “Avrupalı devletler, her türlü mali yardımı
reddedecekleri hakkında sarsılmaz kararlarını gösterirlerse borç almaktan
vazgeçmeyecek olan Bab-ı Alî, devletlerin anlaşmış bulundukları esas dairesinde
ıslahatı kabulde gecikmeyecektir.”
Osmanlı Devleti anlaşma öncesinde yapılan görüşmelerde
Aşiret Alayları’nın vatan savunmasındaki önemi nedeniyle kaldırılamayacağını
ifade etmiş olsa da, Rusya’nın bu konudaki taleplerini büyük oranda kabul etmiş
görünüyordu.
Osmanlı Hükûmeti Ne Yazık Ki Korku ve Acizlik Örneği
Denebilecek Bir Şekilde Rus Taleplerini Kabul Etmiş, Yaptığı Bu Anlaşmayı Halka
Açıklayabilme Cesaretini Gösterememiştir.
Yapılan anlaşmaya göre anlaşmanın takipçisi Rusya olmakta,
diğer 5 devlet (İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya ve İtalya) Rusya’yı
serbest bırakmaktaydı. 19 Mart 1913’te
sermayesinin ¾’e yakın kısmı İngilizlerin olduğu Osmanlı Petrol şirketi Irak
petrolleri imtiyazını, 29 Temmuz 1913 Şattülarap Anlaşmasıyla Fırat, Dicle ve
Şattülarap üzerinde gemi işletme imtiyazını alan ve Irak’ın sulanması
konusunda tek söz sahibi olan
İngiltere’nin, Doğu Anadolu’yu Ruslara peşkeş çektiği görülüyordu. 29 Ekim
1913’te Trabzon-Pekeriç-Harput-Diyarbakır doğusunda yapılacak demiryollarının
imtiyazını alan Rusya, bu ıslahat anlaşmayla Anadolu’nun paylaşılması, nüfuz
bölgelerine ayrılması hesaplarında Doğu ve Kuzey-Doğu Anadolu’yu kendi payı
olarak gördüğü ortaya çıkıyordu.
Kafkasya’ya komşu olan Türk topraklarında üstünlük kurmak
amacındaydı. Bu bölgede Osmanlı askerî yapılanmasını zayıflatmak ve askerî
teşkilatlanmayı denetim altına almak, diğer taraftan da bu bölgenin ele
geçirilmesinde kendi işini zora sokacak Aşiret Alayı örgütlenmesini
zayıflatmak, yok etmek istemekteydi.
Kabul edilen proje Türk Halkı ve Aşiret Alayları Arasında Huzursuzluk Yaratmıştır. Van’daki İngiliz konsolos yardımcısı Teğmen Ian M.
Smith’in, Haydaranlı aşireti lideri Hüseyin Paşa’yla yapmış olduğu 14 Şubat
1914 tarihli görüşmede anlaşmadan doğan
hoşnutsuzluk ifade edilmişti.
Rusya bu anlaşmayla büyük bir siyasî başarı sağlamış, hemen
her istediğini elde etmiştir. Rusya’nın 1877-78 savaşı sonucunda büyük
devletlerin gündemine alınmasını sağladığı, zaman zaman İngiltere’nin takibinde
1914 yılına kadar getirilen Ermeniler lehine ıslahat yapılması konusu yine
Rusya tarafından büyük bir kısmıyla sonuçlandırılmış oluyordu.
Rus
Mazlahatgüzarı Gulkeviç, Hariciye nazırı Sazenofa anlaşma günü 26 Ocak 1914’te yazdığı
telgrafta ulaşılan neticeyi şu şekilde bildirmişti: “Bu itibarla 26 Ocak 1914 tarihli anlaşma şüphesiz Ermeni
milletinin tarihinde daha mesut bir yeni zamanın başlangıcını gösterir. Sırf
siyasî ehemmiyeti itibariyle mezkur itilafnameyi, Bulgar Eksarhlığını ihdas
eden, Bulgar kavmini Rum vesayetinden kurtaran 1780 fermanıyla mukayese etmek
kabildir. Ermenilerin kendilerinin Türk boyunduruğundan kurtulmaları için ilk
adımın atıldığını hissetmemeleri kabil değildir. 26 Ocak 1914 itilafnamesi aynı
zamanda Rusya’nın devletlerarası mevkii içinde de büyük bir ehemmiyeti haizdir.
Filhakika Sadrazam ile Rusya mümessili tarafından imza edilmiş ve Türkiye’yi,
ecnebi devletlere harfiyen dikte edilmiş bir nota göndermeyi Rusya’ya taahhüt
etmeğe mecbur kılmıştır. Ermeni meselesinde Rusya’nın başlıca rolü resmi
surette bir nevi tasdik ve Ayastafenos Muahedesi’nin 16’ncı maddesi bu surette
teyit edilmiş demektir. Bu keyfiyet Rusya’nın milletlerarası şeref ve
haysiyetine iyi tesir etmekten ve hükümdarının namını Yakın Şark Hristiyanları
kalplerinde yeni bir nurani hal ile kaplamaktan geri kalmayacaktır.”
Rusya Ermenilerin dinî lideri Katogikos Keork, Sazanof’a şu
sözlerle teşekkür etmiştir: “Hristiyanlık dolayısıyla şimdiye kadar yok edilmiş
olan Türk Ermenileri, hayatlarını - zatı alilerinin gösterdiği sağlam ve insani
siyaset sayesinde - bu tarihi günlerde kültürlerini geliştirmek fırsatını elde
etmişlerdir. En eski bir Hristiyan dinine mensup olmalarından ve büyük Rusya’ya
karşı gösterdikleri yakınlıktan dolayı asırlarca imhalara uğramış olan bir
milletin hakiki hayat içinde gelişmesinin temin ve gerçekleşmesi için kurtarıcı
Çarlar büyük faaliyet ve çok hayırlı gayretlerde bulunmuşlardır. Sevgili
İmparatorun, II. Nicolas’ın arzularıyla Asya Türkiye’sinde, Avrupa’nın fikrî ve
maddî kültür prensiplerini temsil eden milletim, tarihî yerine geçirildi. Bu
tarihî günler dolayısıyla, zatı
alilerine bütün Ermeni milleti adına teşekkürlerimi sunmayı kutsal bir borç
bilirim.”
Rusya’nın kazandığı bu siyasî zafer, Rusya Ermenileri dinî
lideri Katogikos Keork’u da memnun etmiştir. İstanbul patriği Katogikos’a şöyle
teşekkür etmiştir: “Millî davamız ilk durağına ulaşmış oldu. Türkiye’deki
muzdarip evlatlarımızın ricalarını göz önüne alarak durumlarının düzelmesi için
hiçbir şey esirgemediğinizden dolayı kutsal şahsiyetinize meclislerimizin
minnattarlığını sunmayı ilk ve kutsal bir vazife gördüm. Kutsal şahsınız
gayretlerinin sonuçsuz kalmadığını ve Ermeni dileklerinin esaslarında Bab-ı Alî
ile Rusya Hükûmeti arasında kesin anlaşmaya varıldığını müjdelemekle bahtiyar
bulunduğumu arz ederim.”
Bu yazıya Bogos Nubar da şu telgrafla cevap vermiştir:
“Saygıdeğer şahsınız ile Rus İmparatorluğu’nun ortak gayret ve yine zatı
alilerinin ileri görüşlülüğü sayesinde Ermeni ıslahatı hakkında anlaşmaya
varıldığından dolayı kutsal şahsınıza saygı ve tebrikleri sunarım. Asya Türkiye’sindeki
kardeşlerimiz bundan sonra adil ve emin bir idare altında yaşamak imkânına
kavuşmuşlardır.”
Katogikos da Bogos Nubar’a verdiği cevapta şunları
yazmıştır: “Türkiye’de ıslahatın tatbiki hususunda harcamış olduğunuz gayrete
teşekkür ederim. Kardeşlerimizin işlerinin başarıyla ilerlemekte olduğunu
görmekte bahtiyarım. Siz ve Saygıdeğer aileniz için Allah’tan lütuf ve inayet
dilerim.”
Birinci Dünya Savaşının Çıkması Ermeni Islahat Konusunu
Kapandı
Kabul edilen anlaşma gereği Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır
bölgesi için Norveç ordusundan Binbaşı Hoff; Trabzon, Erzurum ve Sivas bölgesi
için Hollandalı Westenek seçildiler. Osmanlı Hükûmeti bunlarla 25 Mayıs 1914
günü kontrat imzaladı. Ancak Osmanlı Devleti’nin 1 Kasım 1914 günü Birinci
Dünya Savaşı’na dahil olduğu zaman, bu genel müfettişler daha işe
başlayamamışlardı. Savaş başlamasıyla birlikte, Osmanlı Hükûmeti 31 Aralık
1914’te bunların işlerine son verdiğini ilân etti. Ermeniler lehine ıslahat
konusu da bu şekilde kapanmış oldu.
Bu sırada Taşnak ihtilal komitesi merkezini İstanbul’dan
Erzurum’a taşıdı.
Batılı devletlerin ihtirasları uğruna trajik bir maceraya sürüklendiler
Osmanlı Devleti’nin gösterdiği yakın ilgi ve güvene, verilen imtiyazlara, en üst düzeyde devlet görevlilerin telkinlerine rağmen, Ermeniler; birlikte yaşadıkları toplumla huzur ve refah içerisinde yaşamak yerine dış güçlerle işbirliği yapıp, onların maşaları haline gelmeyi benimsediler.
Osmanlı Devleti’nin gösterdiği yakın ilgi ve güvene, verilen imtiyazlara, en üst düzeyde devlet görevlilerin telkinlerine rağmen, Ermeniler; birlikte yaşadıkları toplumla huzur ve refah içerisinde yaşamak yerine dış güçlerle işbirliği yapıp, onların maşaları haline gelmeyi benimsediler.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birbirinden kanlı katliam
örnekleri sergilediler. Kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın binlerce
Müslüman’ın hayatına son verip, Doğu Anadolu’yu harabeye çevirdiler. Tarafsız
Ermenilerin ve diğer vatandaşların can ve mal güvenliğini tehdit ettiler.
Düşmanla işbirliği ederek, Osmanlı Devleti’ni yıkmaya, Doğu Anadolu Bölgesi’ni
bölmeye kalkıştılar. Bu maksatla ülke içinde ve dışında bir çok terör örgütü
kurarak devlete ve halka dönük terörizmi başlattılar, yönetime başkaldırdılar.
Batılı devletlerin ihtirasları uğruna trajik bir maceraya sürüklendiler.
“Ermeni terör örgütlerinin katliamlarını önlemek, halkı
korumak, asayişi sağlayabilmek ve düşmanla işbirliğinin önüne geçmek" için
Ermeni Tehciri kararı alındı. 27 Mayıs 1915'te Meclis'ten çıkan “Yer Değiştirme
Kanunu” 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekâyi'de
yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder