25 Nisan 2015 Cumartesi

ERMENİ SORUNU - IV "Ermeni Devleti Kurulmasını Hedefleyen Anadolu Islahat Projesi"

      Anadolu Islahatı (Ermeni Islahatı Meselesi)
   Daha önce açıklandığı üzere, Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması’nda, Ayastefanos Antlaşması’ndaki “Ermenilerin oturmakta bulunduğu Anadolu vilayetlerinde yeni bir idare tarzının kurulması ve Ermenilerin Kürtlerle Çerkeşlere karşı korunması” şeklindeki hüküm bu kez; “yeni bir idare tarzının kurulması” şeklindeki ifadeyle Ermenilere ayrı bir yurt sürecinin başlamasına neden olmuştur.
   Büyük devletlerin Osmanlı toprakları üzerinde  “Ermeni Devleti” kurma teşebbüsleri “Anadolu Islahatı” olarak adlandırılmıştır. Bu girişimlerin burada bir kez daha hatırlatılması gerekmektedir.
        Ermeni Komiteleri Bulgaristan Örneğini Takip Ediyor, Bölgede TERÖR Estiriyorlardı
    Ermeni komiteleri, stratejik açıdan olduğu kadar siyasî açıdan da Bulgaristan örneğini takip ediyorlardı. Eyalet nüfusunun % 45’ini oluşturan Bulgarlar, Avrupa’nın desteğiyle, çoğunluktaki Türk halkı kırarak, olmazsa kaçırarak bir millî devlet kurmayı amaçlamışlardı. Avrupa ve Rusya işe karışmazsa böyle bir eylem asla başarıya ulaşamazdı. Öyleyse şimdi de aynı oyunu oynamak gerekirdi. Ermeni çeteler, Türk Ordusu ve çoğunluktaki Müslüman halk karşısında tutunamazdı.
      Dolayısıyla Ermeni çeteleri, büyük güçlerin müdahalesini sağlamak için kışkırtma, vur-kaç ve yaygın terör eylemlerine girişecek, bu şekilde Avrupa kamuoyunu duyarlı hale getirerek, büyük devletleri Ermeni bağımsızlığından yana müdahaleye zorlayacaklardı.
      Avusturya Dişişleri Bakanı Kalnoky: “Ermeni toprağı kana bulanmadıkça Ermeniler Bir şey Alamazlar”
    Ermeni yazar Krisdar Mikeelyan, Halk Kütlesi’nin Mantığı adlı eserde 1890’da Avusturya Dişişleri Bakanı Kalnoky’nin Türkiye Ermenilerine “Avrupa yok. Ermeni toprağı kana bulanmadıkça Ermeniler bilmeliler ki bir şey alamazlar”  dediğini yazmaktadır.
    Bir başka Ermeni yazar Tomayan Doğu Sorunu Tarihi adlı eserinde, “Vatanda, millî toprak üzerinde hareket; bu hareketlerle, fedekarlıklarla güçlenmiş olarak siyasî veyahut herhangi bir şekilde Avrupa Devletleri’nin müdahalesini temin: İşte Doğu Sorunu’nun bütün tarihi” diyecektir.
      Aslında Fransa Dışişleri Bakanı M.Hanotaux’nun parlamentoda 3 Kasım 1896’daki açıklamaları Ermeni Sorunun çıkışı ve Ermeni komitelerinin amaçlarının anlaşılması açısından aydınlatıcıdır: “1878-1881 Berlin Antlaşması ve Kıbrıs görüşmesi üzerine Avrupa ve özellikle İngiltere, Ermenilerin durumu ile meşgul oldular. Bununla beraber, ancak 1895 de ilk olarak bir Ermeni hareketinden söz edildiği duyuldu. Fransa, İngiltere, Avusturya, Amerika’ya dağılmış olan Ermeniler aralarında teşkilat yaptılar, komiteler kuruldu. Gazeteler yayınlandı ve etkili bir propagandaya başladılar. St. Denis’de (Lusinyan) ın mezarında gösteriler yapıldı. Fransa’da hareket daha az ve derin oldu. Fakat İngiltere’de büyük gelişmeler kaydetti. Kitab-ı Mukaddes’in yayınlanması için kurulmuş olan cemiyetler (Misyoner örgütleri) bunları ele aldılar, siyasî çevrelere sonra sokaklara, daha sonra parlamentoya yansıdı. Hedef alınan amaç şuydu: Daima Osmanlı yönetiminin haksızca davranışlarını, zulümlerini, kötülüklerini yayınlayıp Avrupa müdahalesi çekmek ve müdahale fikrini yavaş yavaş geliştirmek, Avrupa’ya Doğu işlerinde arzusunu kuvvetle duyurmak için birçok defalar yaptığı gibi Haçlılar fikrini aşılamak.”
    Bu çerçevede hareket eden Ermeni ihtilalcilerin hedefi belliydi. En yoğun nüfusa sahip oldukları Bitlis’te bile (%13) ahalinin % 87’sini oluşturan müslümanları terör yoluyla taciz edip, yöreyi terk etmelerini sağlamaktı. Bunu da yaparken Avrupa’nın merhametine sığınacak bir ortam hazırlamayı da ihmal etmemekteydiler.
   Şöyle ki, Ermeniler giriştikleri isyan faaliyetlerini kamufle  ederek, bu yörede çatışmayı müslümanların başlattığını, kendilerini mezalime tabi tutan müslüman halka karşı sadece savunmaya geçtiklerini ileri sürmekte, kargaşa ortamı çıkarmak için her yolu denemekte, yöresel aşiret kıyafetlerine bürünerek, hayvan çalmakta, adam öldürmekte, köy yakmaktaydılar. Bu uğurda katliama bile başvurmaktaydılar.
  Ermeni Çeteleri Osmanlı Devletine Sadık Kalan Soydaşlarına da Hayat Hakkı tanımamışlardır
   Örneğin; Rusçuk Ermeni komitesi başkanıyken devlete sığınan Mıgırdıç Tütüncüyan'ı 9 Temmuz 1895'te, Ermeni avukat Artin Dirserkisyan'ı 24 Eylül 1895'te öldürmüşlerdi.  Yine Hınçak komitesi tarafından İstanbul’da, avukat Ğaçik Efendi, Rahip Dacat, Rahip Sukiyas, Rahip Mampre, Polis memuru Markar, Kandilci Onnik, Dikran Karagözyan, Apik Unciyan katledilmişti.
   Ülkede bir kaos çıkarmak amaçında olan Ermeni komitelerinin bu durumunu bir Hınçak üyesi şu şekilde ifade etmiştir: “Çeteler, Türkleri ve Kürtleri öldürmek, köylerini ateşe vererek dağlara kaçmak için fırsat kolluyordu. O zaman kızgınlıktan gözü dönen Müslümanlar, ayaklanarak kendini korumaktan aciz Ermeniler’e saldıracak ve onları öylesine barbarca öldürecekler ki, Rusya insanlık ve Hristiyan uygarlığı adına, Ermenistan’ı işgal etmek üzere müdahaleye kalkacaktır.”
    Ermeni Komiteciler Hesaplarını Batı Kamuoyuna Bağlamışlardı
  Görüldüğü gibi, Ermeni komiteciler hesaplarını Hristiyan kamuoyuna bağlamışlardı. Ermeni stratejisi; Müslümanların katledilmesi karşısında kılını kıpırdatmayıp da, sadece bu yola zorla sokulan Türk ahalinin Ermenilere karşı girişecekleri zulümden etkilenip oluşturulacak bir propaganda kampanyasıyla, Hristiyan uygarlığı duygulanacağı, bu şekilde bu ülkelerin dolaysız yardım ve desteğinin sağlanması üzerine kurulmuştu. Ermeniler bu desteği sağlamak için her türlü oyuna başvurmuşlardır.
    Pierre Loti şu çarpıcı örneği aktarmaktadır: “1896 Van'daki Ermeni olayları sırasında mümkün olduğu kadar çok Ermeni'yi konsolosluk binasında saklayan Fransız konsolosu etrafta ne olup bittiğini anlamak için terasa çıktığında, arkasından gelen iki kurşun başının kenarından tiz bir sesle geçip gitmişti. Arkasına dönünce komşu evin penceresinden kendisine nişan almış durumdaki bir Ermeni'yi fark etti. Yakalanıp sorgulandığında saldırgan şu cevabı vermişti: Bunu Türkler suçlansın ve konsolosun ölümünden sonra Fransızlar onlara karşı ayaklansın diye yaptım.”
     Aşiret Süvari Alayları Kurulmak Suretiyle Bir Denge Sağlandı
    Berlin Antlaşması’nın Rumeli’ye ait hükümlerinin yerine getirilmesini kabul eden Osmanlı yönetimi “Anadolu Islahatı-Ermeni Islahatı Meselesi” konusundaki Avrupalı güçlerin teşebbüslerini sonuçsuz bırakmayı başarmıştı. Bununla birlikte bölgedeki iç tehdit gruplarına karşı da 1890'da Aşiret Süvari Alayları kurulmak suretiyle bir denge sağlanmıştı. Anadolu Islahatı konusu, 1894 yılında Ermeni çetelerinin Sason’da çıkarttıkları karışıklıklara kadar durgun bir hal almıştı.  Ermeniler, Sason kışkırtmasında yukarıda belirtilen strateji doğrultusunda yapılan yoğun propaganda neticesinde böyle bir fırsatı yakalamayı başarmışlardı.
     1895 Tarihli Anadolu Islahat Projesi
   Ermenilerin takip ettikleri politika gereğince Sason’da çıkardıkları karışıklıklar, Avrupalı güçlerce ilgiyle karşılandı. Bu olaydan Ermeniler çok fazla faydalandılar. 1894-95 kışı içinde, Türk düşmanı bir protesto kampanyası dış ülkelerde hız kazandı. Yalan ve düzmece bilgileri her tarafa hızla korkunç bir şekilde yayıldı. Müslümanların sırf gericilik sebebiyle günahsız Ermenileri doğradığı propagandası yapıldı. Amerika  ve Avrupa merkezlerinde Ermeniler lehine mitingler oldu.
   Sason’da Aşiret Alayları’nın intikam harekâtı sergilediği ve köyleri yaktığı Ermenileri öldürdüğü ileri sürüldü.  Bu olay bahane edilerek İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından hazırlanan Vilâyât-ı Sitte’de  uygulanması tasarlanan 40 maddelik Anadolu Islahat Projesi bu ülkelerin büyük elçilerince bir muhtıra (memerandum) ile 11 Mayıs 1895’te Osmanlı Hükûmeti’ne sunuldu.
   Bu “Mayıs Projesi” Ermeniler için bir kurtuluş belgesi ve bağımsızlık için önemli bir adım olarak kabullenilmiş, bağımsızlık yolundaki ümitler güçlenmiş, daha büyük isyanlar için yeşil ışık yakılmıştı.
     Bu projenin verilmesini izleyen devrede sadece 1895 yılı içerisinde ilki 29 Eylül 1895 tarihli Divriği (Sivas), sonuncusu 3 Aralık 1895’te Yozgat’ta olmak üzere 24 Ermeni ayaklanması meydana gelmişti.
  Osmanlı yönetimi ıslahatlarla ilgili konularda, devleti yabancı devletlerin baskı ve müdahalelerinden koruyacak tedbirler alma politikası takip ettiği görülmektedir. Sason olayından sonra Avrupalı devletlerin ıslahatla ilgili tekliflerini kabul etmekle birlikte, ellerinde tuttukları müdahale kozlarının tesirsiz hale getirilmesine çalışılmıştır. Bu amaçla Ermeni olaylarını yakından takip eden Müşir Şakir Paşa, Sason olaylarından sonra ortaya çıkan durum gereği 27 Haziran 1895’te Anadolu Umum Müfettişliği’ne görevlendirilmiştir.  Bu tayin Rus, İngiliz ve Fransız devletlerinin bölgeye bir yüksek komiser tayini teklifine de bir nevi cevap teşkil ediyordu.
   Osmanlı Devleti, Doğu Anadolu’da Ermenilere istisnai imtiyazlar verildiği ve Padişah’ın hükümranlık haklarına tecavüz ettiği için bu projeyi reddetti  ve tasarıdaki hükümlerden hangilerinin kabul edilip hangilerinin kabul edilmediğini 2 Ağustos 1895’te sefirlere bildirdi.  22 Ekim 1895 günü üzerinde mutabık kalınan bir ıslahat metnini, nota ile Fransız, Rus ve İngiliz temsilcilere bildirdi. Hem de talimat olarak 6 vilayete (Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Harput, Sivas) ve Anadolu Umum Müfettişi Şakir Paşa’ya gönderildi.  18 Nisan 1897’de Türk-Yunan Savaşı başlayınca, ıslahat meselesi Balkan Harbi’nin sonuna kadar bir kenara bırakıldı.
    1913 Tarihli Anadolu Islahat Projesi
  Balkanlar kaynıyor olaylar olayları takip ediyordu. 1911’de Arnavutluk’ta isyanlar başlıyor, 1911’de İtalya ile Bingazi Savaşı açılıyor ve nihayet 8 Ekim 1912’de Balkan Savaşı patlak veriyordu. Balkan Savaşı yüzünden Osmanlı İmparatorluğu’nun durumu oldukça bunalımlı bir evreye girerken, Osmanlı Devleti’nin bu durumundan faydalanmak isteyen Rusya, Doğu Anadolu’da kazanımlarını pekiştirmek ve bölgede kalıcılığını sürekli kılacak ortamı hazırlamak amacıyla Anadolu ıslahatı konusunda harekete geçti.
   Rus sefiri M.Giers, Mayıs 1913’te Rus Hükûmeti’nin Ermeni Islahatı’na verdiği önemi anlatan bir muhtıra verdi.  Rusya’nın İstanbul elçiliği tercümanı Mandelstam tarafından hazırlanan Doğu Anadolu’da yapılacak ıslahat projesi 8 Haziran 1913’te Osmanlı Hükûmeti’ne ve       Avrupalı ülkelerin İstanbul elçilerine sunuldu.
     Bu projenin müzakeresi sırasında Alman delegesi Osmanlı Hükûmeti’nin tarafını tutmuş, projeye karşı çıkmıştır. Fransız ve Rus delegeleri projeyi kabul etmiş, Avusturya ve İtalya delegeleri Alman delegesi ile birlikte hareket etmiştir. 3 Temmuz 1913’de toplantıya başlayan komisyon 23 Temmuz’da bir sonuca ulaşmadan dağılmıştır. Cemal Paşa Rus projesi için şunu söylemektedir: “Bu projenin kabulünden en fazla bir sene sonra Erzurum, Sivas, Van, Bitlis, Diyarbakır ve Elazığ vilayetlerinin Rusya himayesine ve daha doğrusu Rusya’nın işgaline gireceğine hiç şüphe etmemek lazım gelir.”
     1914 Tarihli Anadolu Islahat Projesi
    Rusya, Doğu Anadolu’da yapılmasını düşündüğü bir ıslahat tasarısını geçirebilmek için Türkiye ile müttefik konumunda görülen Almanya’nın mutabakatını almak mecburiyetinde olduğunu anladı. Alman sefiri Vangenhaym ile Rus Sefiri Giers aralarında görüşmeye başladılar ve yeni bir tasarı üzerinde anlaşmaya vardılar.
    Diğer devletlerin de kabul ettikleri metin Bab-ı Alî’ye Rus elçi tarafından verildi. Rusya, diğer sefirlerin de tasvibi ile konuyu artık kendisi yürütüyor, gelişmeleri diğerine bildiriyordu. Sadrazam, diğer ülkelerden destek istedikçe aldığı cevap, konuyu bir an evvel bitirmesi oluyor, Osmanlı tezlerine destek alamıyordu.
       Osmanlı Müttefiki Almanya Osmanlı'ya Karşı Rusya İle Birlikte Hareket Ediyordu
    Yakın ilişki içerisinde olunan Almanya da Türk tezlerine destek vermemekte, Rusya ile müşterek hareket etmekteydi. Bu şartlarda 8 Şubat 1914 günü Osmanlı Sadrazamı Said Paşa ile Rusya mazlahatgüzarı Gulkeviç (Gulkevitch)  arasında İstanbul’da anlaşma imzalandı.
     Söz konusu ıslahat projesi, "Doğu Anadolu’nun altı iline ve Trabzon’a geniş ölçüde özerklik veriyordu. Doğu Anadolu iki bölgeye ayrılmakta Erzurum, Trabzon ve Sivas’ın yer aldığı kesim ayrı bir yabancı genel müfettiş Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır vilayetlerini kapsayan kesime de başka bir yabancı müfettiş atanacaktı. Geniş yetkilerle donatılan müfettişler bu bölgelerde tam yetkili oluyor, devlet içinde devlet yaratılıyordu. Osmanlı Devleti; Ermeniler lehine düzenlemeleri kabul etmekle birlikte, Rusya’nın Doğu Anadolu’da talep ettiği askerî sınırlamalar ile Aşiret Alayları’nın fiilen varlığının son verilmesi de dahil olmak üzere bir çok önemli hususu kabul etmekteydi."
      Osmanlı Hükûmeti Doğu Anadolu’ya, Osmanlı genel müfettişleri ve bunların yanına da Avrupalı müşavirlerin verilmesini kabul etmişti. Bu teklife Ermeni Millî Temsilciler Heyeti Başkanı olan Bogos Nubar şiddetle karşı çıkmakta, Doğu Anadolu’ya Avrupalı müfettişlerin atanmasını istemekteydi. 
    Bogos Nubar, 22 Kasım 1913’te “Islahatın Avrupalı devletlerin himaye ve kontrolü altında sorumlu ve kuvvetli yetkisi olan Avrupa memurlarıyla uygulanması haricinde bir çözüm şekli olmayacağını” ifade ettikten sonra bu planın Osmanlı Hükûmeti’nce kabul ettirilmesi için mallî baskı yapılmasını içeren şu telkinlerde bulunmaktaydı: “Avrupalı devletler, her türlü mali yardımı reddedecekleri hakkında sarsılmaz kararlarını gösterirlerse borç almaktan vazgeçmeyecek olan Bab-ı Alî, devletlerin anlaşmış bulundukları esas dairesinde ıslahatı kabulde gecikmeyecektir.”
    Osmanlı Devleti anlaşma öncesinde yapılan görüşmelerde Aşiret Alayları’nın vatan savunmasındaki önemi nedeniyle kaldırılamayacağını ifade etmiş olsa da, Rusya’nın bu konudaki taleplerini büyük oranda kabul etmiş görünüyordu.
  Osmanlı Hükûmeti Ne Yazık Ki Korku ve Acizlik Örneği Denebilecek Bir Şekilde Rus Taleplerini Kabul Etmiş, Yaptığı Bu Anlaşmayı Halka Açıklayabilme Cesaretini Gösterememiştir.
    Yapılan anlaşmaya göre anlaşmanın takipçisi Rusya olmakta, diğer 5 devlet (İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya ve İtalya) Rusya’yı serbest bırakmaktaydı.  19 Mart 1913’te sermayesinin ¾’e yakın kısmı İngilizlerin olduğu Osmanlı Petrol şirketi Irak petrolleri imtiyazını, 29 Temmuz 1913 Şattülarap Anlaşmasıyla Fırat, Dicle ve Şattülarap üzerinde gemi işletme imtiyazını alan ve Irak’ın sulanması konusunda  tek söz sahibi olan İngiltere’nin, Doğu Anadolu’yu Ruslara peşkeş çektiği görülüyordu. 29 Ekim 1913’te Trabzon-Pekeriç-Harput-Diyarbakır doğusunda yapılacak demiryollarının imtiyazını alan Rusya, bu ıslahat anlaşmayla Anadolu’nun paylaşılması, nüfuz bölgelerine ayrılması hesaplarında Doğu ve Kuzey-Doğu Anadolu’yu kendi payı olarak gördüğü ortaya çıkıyordu.
    Kafkasya’ya komşu olan Türk topraklarında üstünlük kurmak amacındaydı. Bu bölgede Osmanlı askerî yapılanmasını zayıflatmak ve askerî teşkilatlanmayı denetim altına almak, diğer taraftan da bu bölgenin ele geçirilmesinde kendi işini zora sokacak Aşiret Alayı örgütlenmesini zayıflatmak, yok etmek istemekteydi.
    Kabul edilen proje Türk Halkı ve Aşiret Alayları Arasında Huzursuzluk Yaratmıştır. Van’daki İngiliz konsolos yardımcısı Teğmen Ian M. Smith’in, Haydaranlı aşireti lideri Hüseyin Paşa’yla yapmış olduğu 14 Şubat 1914 tarihli görüşmede anlaşmadan doğan  hoşnutsuzluk ifade edilmişti.
      Rusya bu anlaşmayla büyük bir siyasî başarı sağlamış, hemen her istediğini elde etmiştir. Rusya’nın 1877-78 savaşı sonucunda büyük devletlerin gündemine alınmasını sağladığı, zaman zaman İngiltere’nin takibinde 1914 yılına kadar getirilen Ermeniler lehine ıslahat yapılması konusu yine Rusya tarafından büyük bir kısmıyla sonuçlandırılmış oluyordu. 
    Rus Mazlahatgüzarı Gulkeviç, Hariciye nazırı Sazenofa  anlaşma günü 26 Ocak 1914’te yazdığı telgrafta ulaşılan neticeyi şu şekilde bildirmişti: “Bu itibarla 26 Ocak 1914 tarihli anlaşma şüphesiz Ermeni milletinin tarihinde daha mesut bir yeni zamanın başlangıcını gösterir. Sırf siyasî ehemmiyeti itibariyle mezkur itilafnameyi, Bulgar Eksarhlığını ihdas eden, Bulgar kavmini Rum vesayetinden kurtaran 1780 fermanıyla mukayese etmek kabildir. Ermenilerin kendilerinin Türk boyunduruğundan kurtulmaları için ilk adımın atıldığını hissetmemeleri kabil değildir. 26 Ocak 1914 itilafnamesi aynı zamanda Rusya’nın devletlerarası mevkii içinde de büyük bir ehemmiyeti haizdir. Filhakika Sadrazam ile Rusya mümessili tarafından imza edilmiş ve Türkiye’yi, ecnebi devletlere harfiyen dikte edilmiş bir nota göndermeyi Rusya’ya taahhüt etmeğe mecbur kılmıştır. Ermeni meselesinde Rusya’nın başlıca rolü resmi surette bir nevi tasdik ve Ayastafenos Muahedesi’nin 16’ncı maddesi bu surette teyit edilmiş demektir. Bu keyfiyet Rusya’nın milletlerarası şeref ve haysiyetine iyi tesir etmekten ve hükümdarının namını Yakın Şark Hristiyanları kalplerinde yeni bir nurani hal ile kaplamaktan geri kalmayacaktır.”
      Rusya Ermenilerin dinî lideri Katogikos Keork, Sazanof’a şu sözlerle teşekkür etmiştir: “Hristiyanlık dolayısıyla şimdiye kadar yok edilmiş olan Türk Ermenileri, hayatlarını - zatı alilerinin gösterdiği sağlam ve insani siyaset sayesinde - bu tarihi günlerde kültürlerini geliştirmek fırsatını elde etmişlerdir. En eski bir Hristiyan dinine mensup olmalarından ve büyük Rusya’ya karşı gösterdikleri yakınlıktan dolayı asırlarca imhalara uğramış olan bir milletin hakiki hayat içinde gelişmesinin temin ve gerçekleşmesi için kurtarıcı Çarlar büyük faaliyet ve çok hayırlı gayretlerde bulunmuşlardır. Sevgili İmparatorun, II. Nicolas’ın arzularıyla Asya Türkiye’sinde, Avrupa’nın fikrî ve maddî kültür prensiplerini temsil eden milletim, tarihî yerine geçirildi. Bu tarihî günler dolayısıyla,  zatı alilerine bütün Ermeni milleti adına teşekkürlerimi sunmayı kutsal bir borç bilirim.”
  Rusya’nın kazandığı bu siyasî zafer, Rusya Ermenileri dinî lideri Katogikos Keork’u da memnun etmiştir. İstanbul patriği Katogikos’a şöyle teşekkür etmiştir: “Millî davamız ilk durağına ulaşmış oldu. Türkiye’deki muzdarip evlatlarımızın ricalarını göz önüne alarak durumlarının düzelmesi için hiçbir şey esirgemediğinizden dolayı kutsal şahsiyetinize meclislerimizin minnattarlığını sunmayı ilk ve kutsal bir vazife gördüm. Kutsal şahsınız gayretlerinin sonuçsuz kalmadığını ve Ermeni dileklerinin esaslarında Bab-ı Alî ile Rusya Hükûmeti arasında kesin anlaşmaya varıldığını müjdelemekle bahtiyar bulunduğumu arz ederim.”
 Bu yazıya Bogos Nubar da şu telgrafla cevap vermiştir: “Saygıdeğer şahsınız ile Rus İmparatorluğu’nun ortak gayret ve yine zatı alilerinin ileri görüşlülüğü sayesinde Ermeni ıslahatı hakkında anlaşmaya varıldığından dolayı kutsal şahsınıza saygı ve tebrikleri sunarım. Asya Türkiye’sindeki kardeşlerimiz bundan sonra adil ve emin bir idare altında yaşamak imkânına kavuşmuşlardır.”
    Katogikos da Bogos Nubar’a verdiği cevapta şunları yazmıştır: “Türkiye’de ıslahatın tatbiki hususunda harcamış olduğunuz gayrete teşekkür ederim. Kardeşlerimizin işlerinin başarıyla ilerlemekte olduğunu görmekte bahtiyarım. Siz ve Saygıdeğer aileniz için Allah’tan lütuf ve inayet dilerim.”
       Birinci Dünya Savaşının Çıkması Ermeni Islahat Konusunu Kapandı
    Kabul edilen anlaşma gereği Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır bölgesi için Norveç ordusundan Binbaşı Hoff; Trabzon, Erzurum ve Sivas bölgesi için Hollandalı Westenek seçildiler. Osmanlı Hükûmeti bunlarla 25 Mayıs 1914 günü kontrat imzaladı. Ancak Osmanlı Devleti’nin 1 Kasım 1914 günü Birinci Dünya Savaşı’na dahil olduğu zaman, bu genel müfettişler daha işe başlayamamışlardı. Savaş başlamasıyla birlikte, Osmanlı Hükûmeti 31 Aralık 1914’te bunların işlerine son verdiğini ilân etti. Ermeniler lehine ıslahat konusu da bu şekilde kapanmış oldu.
    Bu sırada Taşnak ihtilal komitesi merkezini İstanbul’dan Erzurum’a taşıdı.
    Batılı devletlerin ihtirasları uğruna trajik bir maceraya sürüklendiler
 Osmanlı Devleti’nin gösterdiği yakın ilgi ve güvene, verilen imtiyazlara,  en üst düzeyde devlet görevlilerin telkinlerine rağmen, Ermeniler; birlikte yaşadıkları toplumla huzur ve refah içerisinde yaşamak yerine dış güçlerle işbirliği yapıp, onların maşaları haline gelmeyi benimsediler.
  Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birbirinden kanlı katliam örnekleri sergilediler. Kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın binlerce Müslüman’ın hayatına son verip, Doğu Anadolu’yu harabeye çevirdiler. Tarafsız Ermenilerin ve diğer vatandaşların can ve mal güvenliğini tehdit ettiler. Düşmanla işbirliği ederek, Osmanlı Devleti’ni yıkmaya, Doğu Anadolu Bölgesi’ni bölmeye kalkıştılar. Bu maksatla ülke içinde ve dışında bir çok terör örgütü kurarak devlete ve halka dönük terörizmi başlattılar, yönetime başkaldırdılar. Batılı devletlerin ihtirasları uğruna trajik bir maceraya sürüklendiler.
    “Ermeni terör örgütlerinin katliamlarını önlemek, halkı korumak, asayişi sağlayabilmek ve düşmanla işbirliğinin önüne geçmek" için Ermeni Tehciri kararı alındı. 27 Mayıs 1915'te Meclis'ten çıkan “Yer Değiştirme Kanunu” 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekâyi'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
       Bundan sonraki yazımızda Ermeni Tehciri konusu incelenecektir.     

Hiç yorum yok: