23 Nisan 2015 Perşembe

ERMENİ SORUNU - II "1877-78 Osmanlı Rus Savaşı ve Ermeni Sorununun Ortaya Çıkması"

     1877-78 Osmanlı - Rus Savaşı 
   Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden Osmanlı tarihinde 93 Harbi olarak bilinir. Hem Osmanlı Devleti'nin batı sınırındaki Tuna (Balkan) Cephesi'nde, hem de doğu sınırındaki Kafkas Cephesi'nde savaşılmıştır. Savaşa hazırlıksız yakalanan Osmanlı Devleti, çok ağır bir yenilgi almıştır. Savaşın başlıca sebepleri; "Osmanlı Devleti'nde yaşanan azınlık isyanları, Rusya ve Batı Avrupa ülkelerinde, Osmanlı Devleti'nde yaşayan Hıristiyanların insan haklarının çiğnendiği konusunda oluşan tek taraflı kamuoyu, Rusya'nın Balkanlardaki genişleme siyaseti, Romanya ve Bulgaristan'ın bağımsızlık istekleri ve Panslavizm akımıdır."
   Özellikle Balkanlarda bu olaylar neticesinde etnik temizlikler yaşanmış ve yer yer kırımlar görülmüştür. Sonunda batıdaki Osmanlı savunma hatlarını kıran Rus ordularının önü açılmış, dirençle karşılaşmadan İstanbul'un eşiğine Yeşilköy (Ayastefanos)'e kadar ilerlemiştir. Doğu’da ise Erzurum dahil Rusların eline geçmiştir.
    Rus ilerleyişi Osmanlı Devleti'nin varlığını tehdit etmiş ve bunun sonucunda Yeşilköy Antlaşması imzalanmıştır. Ancak Batı Avrupa ülkelerinin bu antlaşmanın koşullarından hoşnut kalmamaları sonucu bu antlaşma geçerliliğini yitirmiş ve yeniden imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti, çok fazla toprak kaybetmiş, Balkanlar'daki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiştir. Balkanlar'da ve Kafkasya'da sayıları 1 milyonu aşkın Osmanlı vatandaşı mülteci konumuna düşmüş, savaş süresince ve savaştan sonra Anadolu'ya dev göç dalgaları yaşanmıştır. 
     Osmanlı - Rus Savaşı ve Ermeniler
    19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı devleti için ciddi bir Ermeni sorunu yoktu. Ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında yapılan Yeşilköy ve Berlin antlaşmalarıyla Ermeni meselesi ortaya çıkartılarak devletler arası bir boyut kazandı.
    Ermeni milliyetçiliğinin ortaya çıkmasında Ermeni Kilisesi  birinci derecede önemli bir rol oynamıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın son günlerinde Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan’ın başkanlığında toplanan Ermeni Meclisi, Rus Çarı’na başvurmayı kararlaştırmıştır.  Çar’a gönderdikleri bir mektupta; “Doğu Anadolu’da Fırat nehrine kadar olan bölgenin Türklere geri verilmeyip, Rusya’ya ilhak edilmesini; bu olmadığı takdirde, Bulgar milletine verilecek imtiyazların Ermeni milletine de verilmesini, işgal edilen toprakların boşaltılması halinde ise, Osmanlı Hükûmeti’nden ıslahat yapılması için maddî bir teminat alınmasını ve bu ıslahatın tatbik ve tamamlanmasına kadar Rus işgalinin devam etmesini istiyorlardı.” 
   Ermeniler, bu amaçla mütareke görüşmelerinin yapıldığı Edirne'ye bir kurul gönderdiler. Rus heyetinde bulunan eski İstanbul elçisi general İgnatief; Ermeni kuruluna "Osmanlı topraklarında Ermenistan diye bir bölgenin mevcut olmadığını, Ermenilerin dağınık halde yaşadıklarını ileri sürerek Bulgarlara tanınan hakların kendilerine verilemeyeceğini bildirdi.”
     Yeşilköy Antlaşması
    Yeşilköy'de devam eden barış görüşmeleri sırasında Patrik Nerses Varjabedyan, Rus heyeti başkanı ve Çar’ın kardeşi Grandük Nikola ile görüştü. Ve antlaşmaya Ermeniler ile ilgili bir madde konulmasını talep etmiştir. Rusya da kendi çıkarları için Ermenilerin bu talebini uygun buldular.  3  Mart 1878  tarihli  Yeşilköy Antlaşması’nın 16’ncı maddesinde Ermeniler ile ilgili bir hüküm konuldu. Bu antlaşma, Ermenilerin politik eylemleri için bir dönüm noktası oldu.  Antlaşmaya  Ermenilerle  ilgili  şu  madde  eklendi:
   “Madde:16-Ermenistan’da (Doğu  Anadolu’da)  Rus  işgalinde  bulunan   ve  Türkiye’ye geri  verilecek  olan  toprakların  Rus  askerince  boşaltılması,  oralarda,  iki  devletin  (Türkiye  ve  Rusya’nın)  iyi  ilişkilerine zararlı   karışıklıklara  yol  açabileceğinden,  Bab-ı Ali (Osmanlı  Hükümeti),  Ermeniler’in  yaşadığı   vilayetlerde  yerel  durumun  gerektirdiği   iyileştirmeleri  ve reformları   zaman  yitirmeden   gerçekleştirmeyi  ve Kürtler  ile  Çerkesler’e  karşı Ermeniler’in   güvenliğini  sağlamayı   üzerine  alır.”
    Patrik Nerses Varjabedyan, Berlin Kongresi öncesinde 17 Mart 1878’te İstanbul’da İngiliz Büyükelçisi Layard’ı ziyaret ederek, “Bir yıl öncesi Osmanlı idaresinden şikayetimiz yoktu, ancak Rus zaferi şimdi durumu değiştirdi. Doğu’da bağımsız bir Ermenistan istiyoruz. Eğer siz yardım edemezseniz bunu gerçekleştirmek için Rusya’ya müracaat ederiz.”  şeklinde destek istedi. Girişimlerine devam eden patrik Nerses, 13 Nisan 1878’de İngiltere Dışişleri Bakanı Salisbury'ye gönderdiği muhtırada “Türklerle beraber yaşayamayacaklarını” bildirdi. Ayrıca Patrik, Berlin Konferansı’nda doğu illerinde o zamanki “Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ ve Sivas’ı kapsayan bölgede bir Ermenistan kurulması için bir muhtıra verdi.”
   Yeşilköy Antlaşmasına en ciddi itiraz İngiltere'den geldi. Antlaşma gereğince; Kars,  Ardahan ve  Batum’un Rusya’ya  katılması, Ermeniler  üzerinde  Rus  nüfuzunun  artması   ve  Rusya’nın  Doğu’da prestij  kazanması  İngiltere’nin  “hayati  çıkarlarına”  ters düşüyordu. İngiltere’nin Hindistan İmparatorluğu’na giden birinci  yol   Süveyş  Kanalı’ndan,  ikinci  yol Doğu  Anadolu’dan  geçiyordu. Doğu Anadolu  Asya’da, İngiliz-Rus  rekabetinin   bir  düğüm  noktası  olarak   görülüyordu. Özellikle  Osmanlı  Ermenileri  Rusya’nın  kucağına  düşecek,  Osmanlı  Devleti’nin  Doğu  Anadolu  toprakları   Rusya  tarafından   işgal edilebilirdi.
      Berlin Antlaşması
     İngiltere,  Ayastefanos  Antlaşması’nı   değiştirmek  için  harekete  geçti. 4  Haziran 1878  günü  İngiltere  ile  Osmanlı  hükümeti  arasında  ikili  bir  antlaşma  imzalandı. ”Kıbrıs  Antlaşması”  olarak  ta  bilenen bu antlaşmaya  göre,  eğer  Rusya, ilerde  Osmanlı  Devleti’nin  Asya  topraklarından  bir  bölümünü  ele  geçirmeye  kalkarsa, İngiltere Osmanlı Devleti’ne yardım edecekti. Bu  olası  yardıma  karşılık Kıbrıs  adası  yönetimi geçici süre  İngiltere’ye  bırakıldı. Böylece Kıbrıs'a İngiltere yerleşecek ve günümüze kadar da çıkmayacaktır.
    İngiltere’nin girişimleri sonucunda 18 Temmuz 1878 günü imzalanan Berlin   Antlaşması’nda Osmanlı  Ermenileri  ile  şu  madde   yer  aldı:
    “Madde : 61: Bab-ı Ali  (Osmanlı  Devleti) Ermeniler’in  yaşadığı  eyaletlerde  yerel  ihtiyaçların  gerektirdiği   reformları  geciktirmeden  yapmayı  ve  Çerkes  ve Kürtlere  karşı  Ermeniler’in   huzur  ve  güvenliğini  sağlamayı  taahhüt  eder. Bu hususta alınacak  önlemleri   büyük  devletlere   bildirecektir  ve devletler  de  alınan  önlemlerin  uygulamasını   gözetleyeceklerdir.”
    Görüldüğü üzere Berlin görüşmelerinde Yeşilköy Antlaşması’nın 16’ıncı maddesi fazla değişikliğe uğramadan Berlin Antlaşmasının 61’incı maddesi olarak kabul edilmiştir. Berlin Antlaşması’nın bu hükmü ile Türk - Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale edebilme hakkı tanınmış oldu. Büyük devletlerin sunî olarak çıkardıkları “Ermeni Meselesi” Berlin Antlaşmasıyla artık “Şark Meselesi’nin” bir parçası haline getirilmiş ve devletler arası bir karakter kazanarak Osmanlı Devleti’ni uğraştırmaya başlamıştır.
     Nurias Cesas: İleride kuracağımız binanın temelleri atıldı
    Ermeniler, Berlin Kongresi'nde bağımsızlık için çalıştılarsa da Ermeniler lehine yeni imtiyazlar verilmesi koşulu ötesinde yeni bir şey elde edememişler ve Berlin'den ayrılırken protestoda bulunmuşlardır. Sakin bir millet olduklarından kendilerinin dinlenmediğini, bunun kendileri için bir ders olduğunu, derslerini öğrenmiş olarak geri döndüklerini açıklamışlardır. Berlin Antlaşmasının 61’incı maddesinin tatbikinin kendilerini ayrı bir devlet kurmaya götüreceğini, adı geçen maddenin uygulanmaması halinde olaylar çıkaracaklarını itiraf etmişlerdir. Eski Ermeni Patriği Hırımyan ile birlikte Berlin’e gönderilen Nurias Cesas, 1879‘da yayınladığı bir broşürde soydaşlarına şöyle seslenmiştir:
 “Berlin Kongresi, Ayastefanos Antlaşması’nın 16’ınci maddesi yerine 61’inci maddeyi koymakla kalmadı, yani maddenin sıra numarasını değiştirmekle yetinmedi. İleride kuracağımız binanın temellerini de arttı. Bab-ı Alî, Ermenilerin yaşadığı yerlerde gereken reformları yapmaya söz verdi. Bu reformlar bir gün idari özerkliğe dönüşecektir. Cesaretimizi yitirmeyelim. Bize bahşedilen nimetlerden en büyük yararı sağlamaya çalışalım. Avrupa elimize silah verdi. Paslanmadan bu silahı kullanalım. Bab-ı Alî, Ermenistan’da reform yapmaya söz verdi; bu reformlar gerçekleşmezse eyleme geçmek gerekir. Bab-ı Alî, Ermenileri Kürtlere ve Çerkeslere karşı korumaya söz verdi. Kürtler ve Çerkesler cezalandırılmadan kalırsa eyleme geçmek gerek.”
   Ermenileri delegasyonu başkanı Hırimyan Hayrig: Silahlı güçle isteklerini elde edilebileceğine işaret etmekteydi
    Berlin Konferansı bittikten sonra İstanbul’a dönmüş olan Osmanlı Ermenileri delegasyonu başkanı Hırimyan Hayrig, Ermenilerin isteklerini elde edemedikleri şeklinde eleştirenlere şu şekilde kendini savunmuştur: “Konferansa katılan delegasyonlara, büyük bir kazan içinde, nefis bir yemek sunuldu. Her delegenin elinde demirden yapılmış büyük kepçeler vardı. Onlar karınlarını doyuruncaya kadar kazanı boşalttılar. Bizim delegemize ise ancak kağıttan yapılmış bir kepçe verilmişti. Kepçemizi kazana soktuk fakat en ufak bir yiyecek dahi ağzımıza götüremedik.” Demir kepçe çeşitli delegelerin askerî gücünü, kağıt kepçe ise Ermenilerin her türlü silahlı güçten yoksun durumunu ifade ediyordu. Hrimyan bu açıklaması ile halkın ancak silahlı güçle isteklerini elde edilebileceğine işaret etmekteydi. Böylece silahlı güçlerin oluşturulması gereği en yetkili Ermeni temsilci tarafından bu şekilde ifade edilmişti.
   Ermeni cemiyetleri, Patrik ve  kiliseler, Berlin Antlaşmasın’dan sonra ayrılıkçı faaliyetlerin örgütlenmesine hız verdiler. Çünkü Berlin Antlaşması Ermenilere umdukları bağımsızlık veya Lübnan benzeri muhtariyeti sağlamamış, ıslahat vaadinden başka bir şey getirmemişti. Ermeniler bu duruma memnun kalmamışlar, bu sebeple amaçlarına ulaşmak için kilisenin öncülüğünde isyan çıkarmak ve kan dökmek sureti ile Avrupa ve Rusya’nın müdahalesini isteyeceklerdir.
    Patrik Nerses Varjabedyan:"Okullarda öğrencilerin fikirlerini Ermenistan meselesi ile doldurun"
   Patrik Nerses Varjabedyan, Berlin Kongresi sonrasında, Ermeni kiliselerine mektuplar yazdı. Papazlara, Ermeni devleti kurulması yönünde Ermeni toplumunu aydınlatılması tavsiye etmekteydi. Patrik, mektuplarında, Avrupa devletlerinin Anadolu’nun her tarafına konsolos tayin ettiklerini belirterek Ermeni ileri gelenlerinin bu konsoloslarla irtibata geçmelerini, Ermeni milletinin zulüm gördüğünü bunlara anlatmalarını istiyordu. Varjabedyan, mektuplarında, Ermeni toplumuna devamlı olarak Osmanlı aleyhine cemiyetler kurmasını tavsiye ederken, bir mektubunda da okullarda öğrencileri gelecek için hazırlamaları hususunda şunları söylemekteydi: 
   “Okullarda öğrencilerin fikirlerini Ermenistan meselesi ile doldurun. Okul olmayan veya öğretmen tutamayan köylerde papazlar erkek ve kız öğrencilere imza atmasını mutlaka öğretmelidirler. Çünkü, bu ilerde bize çok lazım olacak. Ayrıca, şehirlerde okuma-yazma bilmeyen büyükler kalmamalı, herkes öğrenmelidir.”
      Büyük Ermenistan “Ermeni Ararat Krallığı” ülküsü
   Avrupa devletleri Berlin Antlaşması’nı bahane ederek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine doğrudan karıştılar, birbiri arkasına Ermeni bağımsızlığının yolunu açacak bugünkü Avrupa Birliği'nin ülkemizde uygulanmak üzere sunulan reform paketleri benzeri "reform-ıslahat projeleri" sundular ve notalar vererek Osmanlı Devleti’ni sıkıştırdılar.
    Osmanlı Devleti’nin,  batılı ülkelerini memnun etme gayesiyle diğer azınlıklara olduğu gibi Ermenilere geniş özgürlükler tanıması, büyük devletlerin baskıları ve ilave reform talepleri, diğer yandan, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Avrupa’nın güçlü devletlerinin desteği "Bağımsız bir Ermenistan" için Ermenileri umutlandırmıştır. 
   Bu süreçte; Doğu Anadolu Bölgesi’ni içine alan “Ermeni Ararat Krallığı” (Büyük Ermenistan)’nın kurulması Ermeniler arasında bir düşün ötesinde, büyük bir ülkü haline gelmiştir. Bu ülkü uğruna çarklar dönmeye başlayınca, bir “Ermeni millîyetçiliği” Ermeniler arasında hızla yayılmaya, buna karşılık “Türk düşmanlığı” şeklinde de şiddetli bir kin yeşermeye başlamıştır. Büyük Ermenistan’nı kurmak adına, silahlı terör örgütleri kurulmasına hız verilecek ve Müslüman halka karşı terör eylemleri başlatılacaktır.
  Ermeni terör Örgütlerinin Oluşturulması süreci sonraki yazımızın konusu olacaktır.

Hiç yorum yok: