1877-78 Osmanlı - Rus
Savaşı
Özellikle Balkanlarda bu olaylar neticesinde etnik
temizlikler yaşanmış ve yer yer kırımlar görülmüştür. Sonunda batıdaki Osmanlı
savunma hatlarını kıran Rus ordularının önü açılmış, dirençle karşılaşmadan
İstanbul'un eşiğine Yeşilköy (Ayastefanos)'e kadar ilerlemiştir. Doğu’da ise Erzurum dahil
Rusların eline geçmiştir.
Rus ilerleyişi Osmanlı Devleti'nin varlığını tehdit etmiş ve
bunun sonucunda Yeşilköy Antlaşması imzalanmıştır. Ancak Batı Avrupa ülkelerinin bu antlaşmanın koşullarından hoşnut
kalmamaları sonucu bu antlaşma geçerliliğini yitirmiş ve yeniden imzalanan
Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti, çok fazla toprak kaybetmiş, Balkanlar'daki
nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiştir. Balkanlar'da ve Kafkasya'da sayıları 1
milyonu aşkın Osmanlı vatandaşı mülteci konumuna düşmüş, savaş süresince ve
savaştan sonra Anadolu'ya dev göç dalgaları yaşanmıştır.
Osmanlı - Rus Savaşı ve Ermeniler
19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı devleti için
ciddi bir Ermeni sorunu yoktu. Ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında
yapılan Yeşilköy ve Berlin antlaşmalarıyla Ermeni meselesi ortaya
çıkartılarak devletler arası bir boyut kazandı.
Ermeni milliyetçiliğinin ortaya çıkmasında Ermeni
Kilisesi birinci derecede önemli bir rol
oynamıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın son günlerinde Ermeni Patriği Nerses
Varjabedyan’ın başkanlığında toplanan Ermeni Meclisi, Rus Çarı’na başvurmayı
kararlaştırmıştır. Çar’a gönderdikleri
bir mektupta; “Doğu Anadolu’da Fırat
nehrine kadar olan bölgenin Türklere geri verilmeyip, Rusya’ya ilhak
edilmesini; bu olmadığı takdirde, Bulgar milletine verilecek imtiyazların
Ermeni milletine de verilmesini, işgal edilen toprakların boşaltılması halinde
ise, Osmanlı Hükûmeti’nden ıslahat yapılması için maddî bir teminat alınmasını
ve bu ıslahatın tatbik ve tamamlanmasına kadar Rus işgalinin devam etmesini
istiyorlardı.”
Ermeniler, bu amaçla mütareke görüşmelerinin yapıldığı
Edirne'ye bir kurul gönderdiler. Rus heyetinde bulunan eski İstanbul elçisi general
İgnatief; Ermeni kuruluna "Osmanlı
topraklarında Ermenistan diye bir bölgenin mevcut olmadığını, Ermenilerin
dağınık halde yaşadıklarını ileri sürerek Bulgarlara tanınan hakların
kendilerine verilemeyeceğini bildirdi.”
Yeşilköy Antlaşması
Yeşilköy'de devam eden barış görüşmeleri
sırasında Patrik Nerses Varjabedyan, Rus heyeti başkanı ve Çar’ın kardeşi
Grandük Nikola ile görüştü. Ve antlaşmaya Ermeniler ile ilgili bir madde konulmasını
talep etmiştir. Rusya da kendi çıkarları için Ermenilerin bu talebini uygun
buldular. 3 Mart 1878
tarihli Yeşilköy Antlaşması’nın
16’ncı maddesinde Ermeniler ile ilgili bir hüküm konuldu. Bu antlaşma,
Ermenilerin politik eylemleri için bir dönüm noktası oldu. Antlaşmaya Ermenilerle ilgili
şu madde eklendi:
“Madde:16-Ermenistan’da (Doğu Anadolu’da)
Rus işgalinde bulunan
ve Türkiye’ye geri verilecek
olan toprakların Rus
askerince boşaltılması, oralarda,
iki devletin (Türkiye
ve Rusya’nın) iyi
ilişkilerine zararlı
karışıklıklara yol açabileceğinden, Bab-ı Ali (Osmanlı Hükümeti), Ermeniler’in
yaşadığı vilayetlerde yerel
durumun gerektirdiği iyileştirmeleri ve reformları zaman
yitirmeden gerçekleştirmeyi ve Kürtler
ile Çerkesler’e karşı Ermeniler’in güvenliğini
sağlamayı üzerine alır.”
Patrik Nerses Varjabedyan, Berlin Kongresi öncesinde 17 Mart
1878’te İstanbul’da İngiliz Büyükelçisi Layard’ı ziyaret ederek, “Bir yıl öncesi Osmanlı idaresinden şikayetimiz
yoktu, ancak Rus zaferi şimdi durumu değiştirdi. Doğu’da bağımsız bir
Ermenistan istiyoruz. Eğer siz yardım edemezseniz bunu gerçekleştirmek için
Rusya’ya müracaat ederiz.” şeklinde
destek istedi. Girişimlerine devam eden patrik Nerses, 13 Nisan 1878’de
İngiltere Dışişleri Bakanı Salisbury'ye gönderdiği muhtırada “Türklerle beraber yaşayamayacaklarını”
bildirdi. Ayrıca Patrik, Berlin Konferansı’nda doğu illerinde o
zamanki “Erzurum, Van, Bitlis,
Diyarbakır, Elazığ ve Sivas’ı kapsayan bölgede bir Ermenistan kurulması için
bir muhtıra verdi.”
Yeşilköy Antlaşmasına en ciddi itiraz İngiltere'den geldi. Antlaşma gereğince; Kars,
Ardahan ve Batum’un Rusya’ya katılması, Ermeniler
üzerinde Rus nüfuzunun
artması ve Rusya’nın
Doğu’da prestij kazanması İngiltere’nin
“hayati çıkarlarına” ters düşüyordu. İngiltere’nin Hindistan
İmparatorluğu’na giden birinci yol Süveyş
Kanalı’ndan, ikinci yol Doğu
Anadolu’dan geçiyordu. Doğu Anadolu Asya’da, İngiliz-Rus rekabetinin
bir düğüm noktası
olarak görülüyordu. Özellikle Osmanlı
Ermenileri Rusya’nın kucağına
düşecek, Osmanlı Devleti’nin
Doğu Anadolu toprakları
Rusya tarafından işgal edilebilirdi.
Berlin Antlaşması
İngiltere, Ayastefanos Antlaşması’nı değiştirmek
için harekete
geçti. 4 Haziran 1878 günü
İngiltere ile Osmanlı
hükümeti arasında ikili
bir antlaşma imzalandı. ”Kıbrıs Antlaşması”
olarak ta bilenen bu antlaşmaya göre, eğer Rusya, ilerde Osmanlı
Devleti’nin Asya topraklarından bir
bölümünü ele geçirmeye
kalkarsa, İngiltere Osmanlı Devleti’ne yardım edecekti. Bu olası
yardıma karşılık Kıbrıs adası yönetimi geçici süre İngiltere’ye
bırakıldı. Böylece Kıbrıs'a İngiltere yerleşecek ve günümüze kadar da
çıkmayacaktır.
İngiltere’nin girişimleri sonucunda 18 Temmuz 1878 günü
imzalanan Berlin Antlaşması’nda Osmanlı Ermenileri
ile şu madde yer aldı:
“Madde : 61: Bab-ı
Ali (Osmanlı Devleti) Ermeniler’in yaşadığı
eyaletlerde yerel ihtiyaçların
gerektirdiği reformları geciktirmeden
yapmayı ve Çerkes
ve Kürtlere karşı Ermeniler’in
huzur ve güvenliğini
sağlamayı taahhüt eder. Bu hususta alınacak önlemleri
büyük devletlere bildirecektir ve devletler
de alınan önlemlerin
uygulamasını gözetleyeceklerdir.”
Görüldüğü üzere Berlin görüşmelerinde Yeşilköy Antlaşması’nın 16’ıncı maddesi fazla değişikliğe uğramadan Berlin Antlaşmasının 61’incı maddesi olarak kabul edilmiştir. Berlin Antlaşması’nın bu hükmü ile
Türk - Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale edebilme hakkı tanınmış
oldu. Büyük devletlerin sunî
olarak çıkardıkları “Ermeni Meselesi” Berlin Antlaşmasıyla artık “Şark
Meselesi’nin” bir parçası haline getirilmiş ve devletler arası bir karakter
kazanarak Osmanlı Devleti’ni uğraştırmaya başlamıştır.
Nurias Cesas: İleride kuracağımız binanın temelleri atıldı
Ermeniler, Berlin Kongresi'nde bağımsızlık için çalıştılarsa
da Ermeniler lehine yeni imtiyazlar verilmesi koşulu ötesinde yeni bir şey elde
edememişler ve Berlin'den ayrılırken protestoda bulunmuşlardır. Sakin bir
millet olduklarından kendilerinin dinlenmediğini, bunun kendileri için bir ders
olduğunu, derslerini öğrenmiş olarak geri döndüklerini açıklamışlardır. Berlin
Antlaşmasının 61’incı maddesinin tatbikinin kendilerini ayrı bir devlet kurmaya
götüreceğini, adı geçen maddenin uygulanmaması halinde olaylar çıkaracaklarını
itiraf etmişlerdir. Eski Ermeni Patriği Hırımyan ile birlikte Berlin’e
gönderilen Nurias Cesas, 1879‘da yayınladığı bir broşürde soydaşlarına şöyle
seslenmiştir:
“Berlin Kongresi,
Ayastefanos Antlaşması’nın 16’ınci maddesi yerine 61’inci maddeyi koymakla
kalmadı, yani maddenin sıra numarasını değiştirmekle yetinmedi. İleride
kuracağımız binanın temellerini de arttı. Bab-ı Alî, Ermenilerin yaşadığı
yerlerde gereken reformları yapmaya söz verdi. Bu reformlar bir gün idari
özerkliğe dönüşecektir. Cesaretimizi yitirmeyelim. Bize bahşedilen nimetlerden
en büyük yararı sağlamaya çalışalım. Avrupa elimize silah verdi. Paslanmadan bu
silahı kullanalım. Bab-ı Alî, Ermenistan’da reform yapmaya söz verdi; bu
reformlar gerçekleşmezse eyleme geçmek gerekir. Bab-ı Alî, Ermenileri Kürtlere ve Çerkeslere karşı korumaya söz verdi.
Kürtler ve Çerkesler cezalandırılmadan kalırsa eyleme geçmek gerek.”
Ermenileri delegasyonu başkanı Hırimyan Hayrig: Silahlı güçle isteklerini elde edilebileceğine işaret etmekteydi
Berlin Konferansı bittikten sonra İstanbul’a dönmüş olan
Osmanlı Ermenileri delegasyonu başkanı Hırimyan Hayrig, Ermenilerin isteklerini
elde edemedikleri şeklinde eleştirenlere şu şekilde kendini savunmuştur: “Konferansa katılan delegasyonlara, büyük
bir kazan içinde, nefis bir yemek sunuldu. Her delegenin elinde demirden yapılmış
büyük kepçeler vardı. Onlar karınlarını doyuruncaya kadar kazanı boşalttılar.
Bizim delegemize ise ancak kağıttan yapılmış bir kepçe verilmişti. Kepçemizi
kazana soktuk fakat en ufak bir yiyecek dahi ağzımıza götüremedik.” Demir kepçe çeşitli delegelerin askerî
gücünü, kağıt kepçe ise Ermenilerin her türlü silahlı güçten yoksun durumunu
ifade ediyordu. Hrimyan bu açıklaması ile halkın ancak silahlı güçle
isteklerini elde edilebileceğine işaret etmekteydi. Böylece silahlı güçlerin
oluşturulması gereği en yetkili Ermeni temsilci tarafından bu şekilde ifade
edilmişti.
Ermeni cemiyetleri, Patrik ve kiliseler, Berlin Antlaşmasın’dan sonra ayrılıkçı faaliyetlerin
örgütlenmesine hız verdiler. Çünkü Berlin Antlaşması Ermenilere umdukları
bağımsızlık veya Lübnan benzeri muhtariyeti sağlamamış, ıslahat vaadinden başka
bir şey getirmemişti. Ermeniler bu duruma memnun kalmamışlar, bu sebeple amaçlarına ulaşmak için kilisenin öncülüğünde isyan çıkarmak ve kan
dökmek sureti ile Avrupa ve Rusya’nın müdahalesini isteyeceklerdir.
Patrik Nerses Varjabedyan:"Okullarda öğrencilerin fikirlerini Ermenistan meselesi ile doldurun"
Patrik Nerses Varjabedyan:"Okullarda öğrencilerin fikirlerini Ermenistan meselesi ile doldurun"
Patrik Nerses Varjabedyan, Berlin Kongresi sonrasında,
Ermeni kiliselerine mektuplar yazdı. Papazlara, Ermeni devleti kurulması
yönünde Ermeni toplumunu aydınlatılması tavsiye etmekteydi. Patrik,
mektuplarında, Avrupa devletlerinin Anadolu’nun her tarafına konsolos tayin
ettiklerini belirterek Ermeni ileri gelenlerinin bu konsoloslarla irtibata
geçmelerini, Ermeni milletinin zulüm gördüğünü bunlara anlatmalarını istiyordu.
Varjabedyan, mektuplarında, Ermeni toplumuna devamlı olarak Osmanlı aleyhine
cemiyetler kurmasını tavsiye ederken, bir mektubunda da okullarda öğrencileri
gelecek için hazırlamaları hususunda şunları söylemekteydi:
“Okullarda öğrencilerin fikirlerini Ermenistan meselesi ile doldurun. Okul olmayan veya öğretmen tutamayan köylerde papazlar erkek ve kız öğrencilere imza atmasını mutlaka öğretmelidirler. Çünkü, bu ilerde bize çok lazım olacak. Ayrıca, şehirlerde okuma-yazma bilmeyen büyükler kalmamalı, herkes öğrenmelidir.”
“Okullarda öğrencilerin fikirlerini Ermenistan meselesi ile doldurun. Okul olmayan veya öğretmen tutamayan köylerde papazlar erkek ve kız öğrencilere imza atmasını mutlaka öğretmelidirler. Çünkü, bu ilerde bize çok lazım olacak. Ayrıca, şehirlerde okuma-yazma bilmeyen büyükler kalmamalı, herkes öğrenmelidir.”
Büyük Ermenistan “Ermeni Ararat Krallığı” ülküsü
Avrupa devletleri Berlin Antlaşması’nı bahane ederek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine doğrudan karıştılar, birbiri arkasına
Ermeni bağımsızlığının yolunu açacak bugünkü Avrupa Birliği'nin ülkemizde uygulanmak üzere sunulan reform paketleri benzeri "reform-ıslahat projeleri" sundular ve notalar vererek Osmanlı Devleti’ni sıkıştırdılar.
Osmanlı Devleti’nin, batılı ülkelerini memnun
etme gayesiyle diğer azınlıklara olduğu gibi Ermenilere geniş özgürlükler tanıması, büyük devletlerin baskıları ve ilave reform talepleri, diğer yandan, 1877-78
Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Avrupa’nın güçlü devletlerinin desteği "Bağımsız bir Ermenistan" için Ermenileri
umutlandırmıştır.
Bu süreçte; Doğu Anadolu Bölgesi’ni içine alan “Ermeni Ararat Krallığı”
(Büyük Ermenistan)’nın kurulması Ermeniler arasında bir düşün ötesinde, büyük
bir ülkü haline gelmiştir. Bu ülkü uğruna çarklar dönmeye başlayınca, bir
“Ermeni millîyetçiliği” Ermeniler arasında hızla yayılmaya, buna karşılık “Türk
düşmanlığı” şeklinde de şiddetli bir kin yeşermeye başlamıştır. Büyük Ermenistan’nı kurmak adına, silahlı terör örgütleri kurulmasına hız verilecek ve Müslüman
halka karşı terör eylemleri başlatılacaktır.
Ermeni terör Örgütlerinin Oluşturulması süreci sonraki
yazımızın konusu olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder