Rus-Türk Krizinin Başlaması
Suriye’de 2011 de başlayan iç savaşa, Rusya 1 Ekim 2015’ten
itibaren fiilen iştirak etti. Bu durum bölgede dengeleri değiştirdi. Rusya,
olası bir barış veya ateş-kes öncesinde rejim elinde daha fazla toprak kazandırmayı hedefledi. Bunun için, Türkiye sınır bölgesinde ve Türkmenlerin yaşadığı alanlarda hava
saldırılarını artırdı. Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağı 24 Kasım
2015’de düşürüldü.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bir NATO ülkesi
tarafından Rus uçağı düşürüldü. Bu olay,
Rusya ile Türkiye arasında gerginliğe ve ciddi bir krize neden oldu.
Jeopolitik Kuramlar
Günümüze kadar, sayıları çok fazla olmasa da bazı jeopolitik
kuramlar geliştirilmiştir.
Bu kuramlar sırasıyla;
· Deniz
Hâkimiyet Teorisi (Alfred Thayer Maman 1840-1914)
· Kara
Hakimiyeti Teorisi (Sir Halford John Mackinder 1861-1947)
· Hayat Alanı
(Lebensraum) Teorisi (Karl Ernst Haushofer 1869-1946)
· Kenar Kuşak
Teorisi (Nicholas Spykman 1893-1943)
olarak sıralayabiliriz.
Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, dünya sistemi büyük
değişimler yaşandı. Bu sebeple ortaya yeni teoriler çıktı. Bunlar;
· Samuel
Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" teorisi,
· Zbignew
Brezezinski'nin "Büyük Satranç Tahtası" teorisi ve
· Rus
jeopolitiği olarak bilinen Alexander Dugin'in "Avrasyacılık"
teorisidir.
Vladimir Putin; Aleksandr Dugin’nin “Yeni Avrasyacılık” Görüşünü Benimsedi
SSCB’nin 1991’de dağılmasından sonra yeni dönemde izlenecek
dış politika konusunda birtakım düşünceler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi
Rus dış politika danışmanı Aleksandr Dugin tarafından ortaya atılan Avrasyacı
yaklaşım’dır.
Sovyetler Birliği’nin yerine kurulan Rusya Federasyonu’nun
“Avrasya bölgesine özel önem atfetmesini ve buna yönelik ayakları yere basan
politikalar oluşturması ve de bunları
hayata geçirmesini savunan bu yaklaşım” Rus karar vericilerini yakından
etkilemiştir.
Rusya Federasyonu’nda Vladimir Putin’in 2000 senesinde
devlet başkanı seçilmesi bir dönüm noktası oldu. Putin yönetime geldikten sonra
Avrasyacı yaklaşımı benimsedi. Aleksandr
Dugin’nin görüşlerine göre yeni stratejik hamlelere girişti. Dugin’nin görüşleri Putin’nin hamlelerini ve
ideolojik temellerinin siyasi çıkış noktasını oluşturmaktaydı.
Rusya Jeopolitiği - Avrasyacı - Yaklaşım’ın Ana Esasları.
Avrasyacılık eskiden
beri Rus düşünürlerin üzerinde çalıştıkları Jeopolitik bir kuramdı. SSCB
yıkıldıktan sonra bu görüşü yeni bir yaklaşımla gündeme getiren Aleksandr Dugin
oldu. Aleksandr Dugin
(Osnovy
Geopolitiki Geopoliticeskoje Buduscee Rossii - Jeopolitiğin Temelleri:
Rusya'nın Jeopolitik Geleceği") adlı 600 sayfalık kitabı 1997’de
yayımladı.
Dugin özetle Avrasyacılığı;"Rusya öncülüğünde, bağımsız
Avrasya ülkelerinin özgür iradesiyle çok-kutuplu dünyanın bir kutbunu
oluşturacak bir birlik gibi düşünülebilir. Çarist de değil, komünist de değil.
Orijinal Avrasyacı felsefeye sahip, tamamen yeni bir proje olarak” ifade
etmekteydi.
Avrasyacı görüşe göre tüm kötülüklerin kaynağı ABD’dir.
ABD, dünyanın canavarı olarak görülmekte, Batılı medeniyet
ve liberalizmi kullanarak "Rusya'nın ve tüm dünyanın
Amerikanlaştırılmasına" çabalamaktadır.
Amerikan hegemonyasına, tek
kutuplu dünyaya, Batı’nın zaferine karşı en etkili en kapsamlı bir dünya görüşü
seçeneği Avrasyacılıktır. Diğer yandan Avrasyacılık da "Batılılaşmaksızın
modernleşme" kabul edilmekteydi.
Rusya "Güçlü bir dünya İmparatorluğu" olarak
tanımlandı.
ABD’nin durdurulması ancak Rusya öncülüğünde oluşturulacak
Avrasya birliği ile olabilir. Dugin, Rusya'yı "güçlü bir dünya
İmparatorluğu" olarak tanımlamaktadır. Rus milletinin yeniden doğuşu
olmaksızın Avrasya projesinin gerçekleşme şansı yoktur. Bu bir anlamda
Sovyetler Birliği'nin yeniden hayata dönmesidir. Modern tarihte "Üçüncü Roma" merkezi Moskova ile
Rus İmparatorluğudur. Dugin'in ideolojisi Rus liderliği altında bir multi-etnik
imparatorluğu öngörmektedir.
Avrasyacı görüş; "Moskova - Tahran - Delhi - Pekin
mihveri" ni öneriyor.
Yeni kurulacak Avrasya Birliği, SSCB'ne benzer biçimde, yeni
fikirler ve yeni ekonomik temelde Rusya'nın dünyadaki konumunu güvence altına
almalı, bunun yanında "Moskova- Tahran - Delhi - Pekin mihverleri"
üzerinden stratejik ittifakları istikrarlı biçimde geçerli kılmalıdır. Bu
stratejik görüş doğrultusunda Asya ülkeleri ile ilişkiler geliştirildi ve bir
çok işbirliği oluşturuldu.
Bunlardan en önemlileri;
· Şanghay
İşbirliği Örgütü (Shanghai Cooperation Organization), 1996’da Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya,
Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan katılımıyla oluştu.
· Kolektif
Güvenlik Anlaşması Örgütü (Collective Security Treaty Organisation), 2002’de
Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Beyaz Rusya ve
Ermenistan tarafından kurulan hükümetlerarası askeri ittifaktı.
· Bağımsız
Devletler Topluluğu Serbest Ticaret Bölgesi (Commonwealth of Independent States
Free Trade Area), 2011’de Rusya, Ukrayna, Belarus, Özbekistan, Moldova,
Ermenistan, Kırgısiztan, Kazakistan, Tacikistan katılımıyla kuruldu.
Putin; Avrasya ülkeleri arasında işbirliğini artırmak için; "Avrasya Ekonomik Birliği
(AEB) üyesi ülkelere, Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve Güney Doğu Asya Ülkeleri
İşbirliği Örgütü (ASEAN) üyeleriyle ortak ekonomik alan oluşturulması için
müzakerelere başlamayı teklif etti.
Avrupa, ABD İşgalinden;
“Berlin-Moskava” İşbirliği ile Kurtarılabilir.
Rusya, Avrupa’da eski siyâsî gücünün yeniden canlanmasını
arzu eden stratejik ortaklar bulabilir. Avrasyacı bir Rusya, bu sefer
Amerika’nın siyâsî, ekonomik ve kültürel işgâlinden Avrupa’nın kurtarıcısı
rolüne oynayabilir.
Bismark'ın "Almanya'nın doğuda düşmanı yoktur"
sözü Almanya'nın siyasi doktrininin belirleyicisi olmalıdır ve bunun tersi de
Rusya için geçerli olmalıdır, yani Batı Avrupa'da, Orta Avrupa'da ve Rusya'da
sadece dostlar vardır. Bu uzak gelecekte muhtemel stratejik - ekonomik Avrupa
evinin temel taşını oluşturacaktır: Avrasya kıtasının batısında bir Avrupa gücü
ve doğusunda Rus gücü. Böyle bir kontinental yapıda katılmaların her biri refah
ve kazançla çıkacaklardır.
Rusya’nın Almanya'ya yakınlaşması da Avrasya jeopolitik düşünceleri çerçevesinde
anlaşılmalıdır: Almanya'yı iyi tanıyan Putin'in Avrupa politikasının merkezinde
ise Berlin vardır.
Rusya; Orta Doğu'da Avrasyacı jeopolitik çerçevesinde hareket
etmektedir.
Bu kapsamda Rusya, bölgede İran ve Suriye ile işbirliği
içerisinde müşterek hareket etmektedir.
İran ;
Putin Mart
2001'de Rus - İran stratejik ittifakına götürecek bir kapsamlı ekonomik anlaşmayı İran Cumhurbaşkanı Hatemi ile imzalamıştır.
İran, siyasi, askeri anlamda stratejik işbirliği yapılan bir ülke konumuna
gelmiştir.
Suriye;
Suriye-Rusya
ilişkileri çok eskilere dayanmakta. 1971
yılından bu yana Tartus`ta donanma üssü bulunuyor. Rusya bu limanın kullanımı
konusunda Suriye hükümeti ile 2005 yılında yeni bir anlaşma imzalamış ve uzunca
bir süre daha burayı kullanmayı garanti altına almıştır. "Tartus üssü" Akdeniz,
Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’nda görev yapan Rus savaş gemilerine tamir-bakım,
depolama, ikmal gibi lojistik hizmetler vermektedir. Rusya daha önce var olan;
“Yemen, Mısır, Küba ve Vietnam'daki üsleri” de dahil tüm askeri üslerini
kaybetti ve elinde Suriye'deki Tartus tesisi dışında bir üs kalmadı. Bu tesisin
Rusların jeopolitik hesaplarındaki önemi işte buradan kaynaklanıyor.
Rusya Tartus üssü sayesinde Akdeniz’de ve dünya denizlerinde
boy göstermeye devam edebilmektedir. Bu üs sayesinde Akdeniz’deki diğer
önemli deniz güçlerine varlığını hissettirmekte ve Akdeniz’deki büyük güçlerden
birisi olduğunu dünyaya göstermektedir.
Rusya Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Viktor Çirkov; "açık bir şekilde Tartus’u bırakmayacaklarını ve bu
limandaki varlıklarını devam ettireceklerini" söyledi. Çirkov’a göre, Tartus
limanı Rus savaş gemilerinin Akdeniz, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’ndaki
faaliyetleri için önemlidir.
Bununla birlikte Suriye'nin kuzeybatısındaki Lazkiye'de
bulunan Bassel El-Esed hava üssü (Himeymim)‘de Rusya'nın Suriye'deki askeri
varlığının en önemli unsurunu oluşturuyor.
Avrasyacı yaklaşımda "İslami Yükseliş" bir tehdit olarak algılanıyor.
Öte yandan Rusya; Suriye’de "Müslüman Kardeşler" gibi
grupların eline geçmesi ihtimalini düşünmek bile istememektedir. Böyle bir
ihtimalin gerçeğe dönüşmesi durumunda bu durumun kendi bünyesindeki Müslüman
nüfus üzerinde olumsuz etki doğuracağından endişelenmektedir.
Kafkas Kökenli Suriyeli Mültecilerin Rusya'ya Dönüşü kabul Edilmedi
Rusya Stratejik
Araştırma Enstitüsü Başkanı Leonid Reşetnikov’a göre bu tehlike oldukça
ciddidir. Öyleki, Moskova bu endişesinden dolayı "Suriye’deki olaylardan kaçarak
tarihi vatanları olan Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerine gitmek isteyen ve bu
isteklerini Rus makamlarına yüksek sesle dile getiren çoğunluğu Çerkez olmak
üzere binlerce Kafkas asıllı Müslüman Suriye vatandaşının isteklerini
duymamazlıktan gelmekte ve bu konuda ciddi bir çaba göstermemektedir."
Bu konuyla bağlı olarak Putin Suriye'de niçin savaştıklarını şöyle açıklıyor;
Suriye’de
yoğunlaşmış olan teröristler, Rusya için özel tehdit teşkil etmektedir.
Aralarında Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinden gelen çok sayıda
kişi var. Para, silah alıyorlar ve güçlerini artırıyorlar. Eğer çok güçlenip
Suriye’de zafer kazanırlarsa, o zaman kaçınılmaz olarak Rusya’ya da gelecekler.
Rusya’da nefret tohumları ekmek, korku ve nefret yaratmak, insanları öldürmek
isteyecekler. Onları izleyip yok etmek zorundayız. Suriye’de hava
operasyonumuzu tam olarak bu nedenle ve meşru Suriye hükümetinden gelen resmi
talep üzerine başlattık.
Rusya, "Sıcak Denizlere" inmelidir.
Bu yüzden
dolayı; Rusya açısından Suriye hayati
derecede önem arz etmektedir. Suriye’nin bölünecekse bile Esad’ın da kontrol
bölgesinin olduğu çok parçalı bir Suriye’nin varlığını isteyecektir. Çünkü bu
Rusya için hem Kafkasya, hem Avrasya politikalarını derinden etkileyecektir.
Batı’nın Transkafkasya ve Orta Asya üzerinde nüfuz kurma çalışmaları, Rusya’nın
güney politikasına en büyük tehdittir. Bunun sebebi enerji kaynaklarının
kontrolü ve bu kaynaklara sahip olan ülkelerin eski Sovyetler Birliği üyesi
olmalarıdır. Bu yüzden Rusya’nın Avrasya Birliği projesinin yolu Suriye’den
geçmektedir.
Avrasyacı Görüş Açısından Türkiye’nin Rolü Nedir?
a. Türkiye’nin
Rusya Federasyonu’nun yanına çekilmesi Elzemdir.
Avrasyacı görüşe göre; işbirliği yapılması gereken
ülkelerden birisi Türkiye’dir. Dugin; “Benim açımdan Rusya'nın da Türkiye'nin
de kaderi ve yolu aynı. Biz ortaklık yapmaya, ittifak yapmaya mahkûmuz.” demektedir.
Türkiye’nin zengin tarihsel birikimi ve sahip olduğu diğer
birtakım özellikler onu vazgeçilmez ortaklardan birisi haline getirmektedir.
Avrasya’nın Atlantikçilerin (ABD) kontrolüne girmemesi, Türkiye’nin Rusya
Federasyonu’nun yanına çekilmesi Dugin’in bakış açısına göre şarttır.
Dugin, Türk halklarının imparatorluk kurucu saikinin
kıymetini fark ederek Ankara’ya dostluk eli uzatmaya hazır olduklarını ifade
etmektedir.
Dugin’e göre “Kendi kimliğinizi savunmak için bizler, çok az
bir süre önce rakiplerimiz ve hatta hasımlarımız olanlarla dahi ciddi
jeopolitik bir ittifaka girmek zorundayız.”
Yukardaki perspektifle hareket eden Putin; "Rus-Türk
ilişkilerine önem vermiş ve başta ekonomik olmak üzere bir dizi işbirliği alanı
açılmıştır. Türkiye tükettiği doğalgazın %50 sini Rusya’dan almaktadır. Yine
ilk nükleer santral olan Akkuyu Santral yapımı Ruslara verilmiştir. Diğer
yandan Rusya, Türk inşaat firmalarına kapılarını açmıştır. En son Ukrayna
krizinde AB ve ABD Rusya’ya ekonomik ambargo uygularken, Türkiye bu uygulamaya
dahil olmadı. Kısa süre sayılabilecek bir zaman diliminde ilişkiler ivme
kazandı."
b. ABD Rotasına Girmiş Bir Türkiye İse; "Avrasyacı yaklaşıma
Tehdittir."
Dugin, eğer bu yüzyıla “Amerikancı” olma hükmü verilmesi
durumunda, bunun Avrasya’nın ölümü anlamına geldiğinin altını kalın çizgilerle
çizmektedir. Çünkü jeopolitiğin temel yasasına göre, bir deniz medeniyeti olan
Atlantikçilik, bir kara medeniyeti olarak Avrasyacılığın doğrudan tezadıdır.
Eğer Türkiye, ABD kontrolünde ve güdümünde olduğu sürece bu durum, Avrasyacı
yaklaşıma göre Rusya için tehdittir.
Dugin’e göre;
"Türkiye'de son zamanlarda, bir 'Yeni Osmanlıcılık' akımı
ortaya çıktı. Türkiye'nin çevre ülkelere müdahalesini savunan bu 'Osmanlıcılık'
akımı, Türkiye'ye, ABD'den ithal edilmiş bir proje. ABD, Türkiye'ye, 'siz
Osmanlı'nın torunlarısınız' diyerek, Türkiye'yi bölge ülkeleriyle, özellikle Suriye'yle
savaşa sokmaya çalışıyor.
“Türkiye'nin tamamen
ABD'nin rotasına girdiğini gösteren gelişmeler var. Bunlardan biri, Ergenekon
ve Balyoz davaları. Burada tutuklanan ve sindirilen askerler, siyasetçiler ve
aydınların hemen hepsi, ABD'ye mesafeli olan ve Türkiye'nin Rusya ve diğer
Avrasya ülkeleriyle yakınlaşmasını savunan kişiler. Türkiye'deki Ergenekon ve Balyoz davaları aracılığıyla yürütülen
süreç, Moskova'da, ABD tarafından planlanan ve Rusya'yı da hedef alan bir süreç
olarak görülüyor ve Kremlin'de tedirginlik yaratıyor.”
3 Aralık 2015'te Federal Rus Meclisinde konuşma yapan Putin: "Türkiye'yi tehdit etti."
"Uçağımızın
düşürülmesinden Türk hükümeti sorumlu. Bunu yaptıklarına pişman olacaklar..
İhaneti
her zaman utanç verici bir şey olarak gördük. Teröristlerle yapılan bu
işbirliğini unutmayacağız. Bunu Türkiye'dekiler, pilotumuzu sırtından vurup
ikiyüzlülükle yaptığını haklı göstermeye ve teröristlerin suçlarını örtbas
etmeye çalışanlar da bilmeli...
Savaş
suçu işleyip insanlarımızı öldürdükten sonra domateslerle ya da inşaat
sektöründeki bazı sınırlamalarla paçalarını kurtarabileceklerini sanıyorlarsa
yanılıyorlar..
Kuzey
Kafkasya'da 1990'lar ve 2000'lerde faaliyet gösteren militanların da Türkiye'ye
sığındıklarını, bu ülkeden manevi ve maddi destek aldıklarını da hatırlıyoruz.
Onların hâlâ orada olduğunu da biliyoruz."
Putin’nin Türkiye’ye Ambargo koyması ve Gerginlik Siyaseti
Ne Anlama geliyor?
Putin’in önderliğindeki Rusya, Avrasyacı görüş temelinde,
“tarihi imparatorluk stratejisine göre” hareket ediyor. Türkiye’nin bir NATO
ülkesi olması nedeniyle, şimdilik
doğrudan çatışma tercihini kullanmıyor. Bunun yerine, ticari ambargo
uygulayarak Türkiye ile iletişimi kesiyor.
Putinin hamleleri bize şunu
gösteriyor:
“Türkiye, artık rolünü üstlenmiş olup, ATLANTİK safında, ABD
Rotasında bir ülke olarak saf tutmuştur. Rus çıkarları açısından bir tehdittir. Dolayısıyla,
artık ilan edilmemiş bir savaş sürecine girildiğini söylemek zor değildir. Rusya'nın, Türkiye’yi her alanda hedef alan
GİZLİ, SİNSİ BİR PLANI uygulayacağını” öngörebiliriz.
Sonuç;
- Avrasyacı görüşün savunucu ve uygulayıcısı olan Putin iktidarda olduğu sürece Rus-Türk ilişkilerinin düzelmesini öngörmek çok
iyimser bir görüş olacaktır.
- Bundan böyle Rusya; Türkiye’nin ulusal güvenlik ve ekonomik
çıkarlarını hedef alan bir uygulamanın takipçisi, uygulayıcısı ve elebaşısı
olarak karşımıza çıkacak, başta PKK olmak üzere ŞER güçlerin destekçisi
olacaktır.
- Ulusal güvenliğimizi tehdit ve saldırılara açık bir hale gelmiştir. Türkiye, TSK nın güçlendirmesi için çok daha fazla kaynak ayırmak zorunda kalacaktır.
- Diğer yandan Türkiye; Rus tehdidine karşı biraz daha ABD
güdümüne girecek ve Ortadoğu’da ise, Sunni Arap ülkeleri ile daha çok
yakınlaşacaktır.
- Tüm bunlara rağmen eğer Türkiye; "Suriye krizini kendi savlarına göre çözer ve Esad rejiminin devrilmesini sağlarsa, 21. Yüzyılın Türk Asrı olması konusunda da ciddi bir eşik geçilmiş olacaktır."