3 Aralık 2015 Perşembe

Rus Jeopolitiği Açısından: Rus - Türk Krizi

Rus-Türk Krizinin Başlaması
Suriye’de 2011 de başlayan iç savaşa, Rusya 1 Ekim 2015’ten itibaren fiilen iştirak etti. Bu durum bölgede dengeleri değiştirdi. Rusya, olası bir barış veya ateş-kes öncesinde rejim elinde daha fazla toprak kazandırmayı hedefledi. Bunun için, Türkiye sınır bölgesinde ve Türkmenlerin yaşadığı alanlarda hava saldırılarını artırdı. Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağı 24 Kasım 2015’de düşürüldü. 
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bir NATO ülkesi tarafından Rus uçağı düşürüldü.  Bu olay, Rusya ile Türkiye arasında gerginliğe ve ciddi bir krize neden oldu.
Jeopolitik Kuramlar
Günümüze kadar, sayıları çok fazla olmasa da bazı jeopolitik kuramlar geliştirilmiştir. 
Bu kuramlar sırasıyla;
·  Deniz Hâkimiyet Teorisi (Alfred Thayer Maman 1840-1914)
·  Kara Hakimiyeti Teorisi (Sir Halford John Mackinder 1861-1947)
·  Hayat Alanı (Lebensraum) Teorisi (Karl Ernst Haushofer 1869-1946)
· Kenar Kuşak Teorisi (Nicholas Spykman 1893-1943)   olarak sıralayabiliriz.
Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, dünya sistemi büyük değişimler yaşandı. Bu sebeple ortaya yeni teoriler çıktı.  Bunlar;
·  Samuel Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" teorisi,
·  Zbignew Brezezinski'nin "Büyük Satranç Tahtası" teorisi ve
· Rus jeopolitiği olarak bilinen Alexander Dugin'in "Avrasyacılık" teorisidir.
Vladimir Putin; Aleksandr Dugin’nin “Yeni Avrasyacılık”  Görüşünü Benimsedi
SSCB’nin 1991’de dağılmasından sonra yeni dönemde izlenecek dış politika konusunda birtakım düşünceler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi Rus dış politika danışmanı Aleksandr Dugin tarafından ortaya atılan Avrasyacı yaklaşım’dır.
Sovyetler Birliği’nin yerine kurulan Rusya Federasyonu’nun “Avrasya bölgesine özel önem atfetmesini ve buna yönelik ayakları yere basan politikalar oluşturması ve de bunları  hayata geçirmesini savunan bu yaklaşım” Rus karar vericilerini yakından etkilemiştir.
Rusya Federasyonu’nda Vladimir Putin’in 2000 senesinde devlet başkanı seçilmesi bir dönüm noktası oldu. Putin yönetime geldikten sonra Avrasyacı yaklaşımı benimsedi.  Aleksandr Dugin’nin görüşlerine göre yeni stratejik hamlelere girişti.  Dugin’nin görüşleri Putin’nin hamlelerini ve ideolojik temellerinin siyasi çıkış noktasını oluşturmaktaydı.
Rusya Jeopolitiği - Avrasyacı - Yaklaşım’ın Ana Esasları.
Avrasyacılık eskiden beri Rus düşünürlerin üzerinde çalıştıkları Jeopolitik bir kuramdı. SSCB yıkıldıktan sonra bu görüşü yeni bir yaklaşımla gündeme getiren Aleksandr Dugin oldu. Aleksandr Dugin (Osnovy Geopolitiki Geopoliticeskoje Buduscee Rossii - Jeopolitiğin Temelleri: Rusya'nın Jeopolitik Geleceği") adlı 600 sayfalık kitabı 1997’de yayımladı.
Dugin özetle Avrasyacılığı;"Rusya öncülüğünde, bağımsız Avrasya ülkelerinin özgür iradesiyle çok-kutuplu dünyanın bir kutbunu oluşturacak bir birlik gibi düşünülebilir. Çarist de değil, komünist de değil. Orijinal Avrasyacı felsefeye sahip, tamamen yeni bir proje olarak” ifade etmekteydi.
Avrasyacı görüşe göre tüm kötülüklerin kaynağı ABD’dir.
ABD, dünyanın canavarı olarak görülmekte, Batılı medeniyet ve liberalizmi kullanarak "Rusya'nın ve tüm dünyanın Amerikanlaştırılmasına" çabalamaktadır. 
Amerikan hegemonyasına, tek kutuplu dünyaya, Batı’nın zaferine karşı en etkili en kapsamlı bir dünya görüşü seçeneği Avrasyacılıktır. Diğer yandan Avrasyacılık da "Batılılaşmaksızın modernleşme" kabul edilmekteydi.
Rusya "Güçlü bir dünya İmparatorluğu" olarak tanımlandı.
ABD’nin durdurulması ancak Rusya öncülüğünde oluşturulacak Avrasya birliği ile olabilir. Dugin, Rusya'yı "güçlü bir dünya İmparatorluğu" olarak tanımlamaktadır. Rus milletinin yeniden doğuşu olmaksızın Avrasya projesinin gerçekleşme şansı yoktur. Bu bir anlamda Sovyetler Birliği'nin yeniden hayata dönmesidir. Modern tarihte "Üçüncü Roma" merkezi Moskova ile Rus İmparatorluğudur. Dugin'in ideolojisi Rus liderliği altında bir multi-etnik imparatorluğu öngörmektedir.
Avrasyacı görüş; "Moskova - Tahran - Delhi - Pekin mihveri" ni öneriyor.
Yeni kurulacak Avrasya Birliği, SSCB'ne benzer biçimde, yeni fikirler ve yeni ekonomik temelde Rusya'nın dünyadaki konumunu güvence altına almalı, bunun yanında "Moskova- Tahran - Delhi - Pekin mihverleri" üzerinden stratejik ittifakları istikrarlı biçimde geçerli kılmalıdır. Bu stratejik görüş doğrultusunda Asya ülkeleri ile ilişkiler geliştirildi ve bir çok işbirliği oluşturuldu. 
Bunlardan en önemlileri;
· Şanghay İşbirliği Örgütü (Shanghai Cooperation Organization),  1996’da Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan katılımıyla oluştu.
· Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (Collective Security Treaty Organisation), 2002’de Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Beyaz Rusya ve Ermenistan tarafından kurulan hükümetlerarası askeri ittifaktı.
· Bağımsız Devletler Topluluğu Serbest Ticaret Bölgesi (Commonwealth of Independent States Free Trade Area), 2011’de Rusya, Ukrayna, Belarus, Özbekistan, Moldova, Ermenistan, Kırgısiztan, Kazakistan, Tacikistan katılımıyla kuruldu.
Putin; Avrasya ülkeleri arasında işbirliğini artırmak için; "Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) üyesi ülkelere, Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve Güney Doğu Asya Ülkeleri İşbirliği Örgütü (ASEAN) üyeleriyle ortak ekonomik alan oluşturulması için müzakerelere başlamayı teklif etti.
Avrupa, ABD İşgalinden;  “Berlin-Moskava” İşbirliği ile Kurtarılabilir.
Rusya, Avrupa’da eski siyâsî gücünün yeniden canlanmasını arzu eden stratejik ortaklar bulabilir. Avrasyacı bir Rusya, bu sefer Amerika’nın siyâsî, ekonomik ve kültürel işgâlinden Avrupa’nın kurtarıcısı rolüne oynayabilir.
Bismark'ın "Almanya'nın doğuda düşmanı yoktur" sözü Almanya'nın siyasi doktrininin belirleyicisi olmalıdır ve bunun tersi de Rusya için geçerli olmalıdır, yani Batı Avrupa'da, Orta Avrupa'da ve Rusya'da sadece dostlar vardır. Bu uzak gelecekte muhtemel stratejik - ekonomik Avrupa evinin temel taşını oluşturacaktır: Avrasya kıtasının batısında bir Avrupa gücü ve doğusunda Rus gücü. Böyle bir kontinental yapıda katılmaların her biri refah ve kazançla çıkacaklardır.
Rusya’nın Almanya'ya yakınlaşması da Avrasya jeopolitik düşünceleri çerçevesinde anlaşılmalıdır: Almanya'yı iyi tanıyan Putin'in Avrupa politikasının merkezinde ise Berlin vardır.
Rusya; Orta Doğu'da Avrasyacı jeopolitik çerçevesinde hareket etmektedir.
Bu kapsamda Rusya, bölgede İran ve Suriye ile işbirliği içerisinde müşterek hareket etmektedir. 
İran ;
Putin Mart 2001'de Rus - İran stratejik ittifakına götürecek bir kapsamlı ekonomik anlaşmayı İran Cumhurbaşkanı Hatemi ile imzalamıştır. İran, siyasi, askeri anlamda stratejik işbirliği yapılan bir ülke konumuna gelmiştir.
Suriye;
Suriye-Rusya ilişkileri çok eskilere dayanmakta.  1971 yılından bu yana Tartus`ta donanma üssü bulunuyor. Rusya bu limanın kullanımı konusunda Suriye hükümeti ile 2005 yılında yeni bir anlaşma imzalamış ve uzunca bir süre daha burayı kullanmayı garanti altına almıştır. "Tartus üssü" Akdeniz, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’nda görev yapan Rus savaş gemilerine tamir-bakım, depolama, ikmal gibi lojistik hizmetler vermektedir. Rusya daha önce var olan; “Yemen, Mısır, Küba ve Vietnam'daki üsleri” de dahil tüm askeri üslerini kaybetti ve elinde Suriye'deki Tartus tesisi dışında bir üs kalmadı. Bu tesisin Rusların jeopolitik hesaplarındaki önemi işte buradan kaynaklanıyor.
Rusya Tartus üssü sayesinde Akdeniz’de ve dünya denizlerinde boy göstermeye devam edebilmektedir. Bu üs sayesinde Akdeniz’deki diğer önemli deniz güçlerine varlığını hissettirmekte ve Akdeniz’deki büyük güçlerden birisi olduğunu dünyaya göstermektedir.
Rusya Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Viktor Çirkov; "açık bir şekilde Tartus’u bırakmayacaklarını ve bu limandaki varlıklarını devam ettireceklerini" söyledi. Çirkov’a göre, Tartus limanı Rus savaş gemilerinin Akdeniz, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’ndaki faaliyetleri için önemlidir.
Bununla birlikte Suriye'nin kuzeybatısındaki Lazkiye'de bulunan Bassel El-Esed hava üssü (Himeymim)‘de Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığının en önemli unsurunu oluşturuyor.
Avrasyacı yaklaşımda "İslami Yükseliş" bir tehdit olarak algılanıyor.
Öte yandan Rusya; Suriye’de "Müslüman Kardeşler" gibi grupların eline geçmesi ihtimalini düşünmek bile istememektedir. Böyle bir ihtimalin gerçeğe dönüşmesi durumunda bu durumun kendi bünyesindeki Müslüman nüfus üzerinde olumsuz etki doğuracağından endişelenmektedir. 
Kafkas Kökenli Suriyeli Mültecilerin Rusya'ya Dönüşü kabul Edilmedi
Rusya Stratejik Araştırma Enstitüsü Başkanı Leonid Reşetnikov’a göre bu tehlike oldukça ciddidir. Öyleki, Moskova bu endişesinden dolayı "Suriye’deki olaylardan kaçarak tarihi vatanları olan Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerine gitmek isteyen ve bu isteklerini Rus makamlarına yüksek sesle dile getiren çoğunluğu Çerkez olmak üzere binlerce Kafkas asıllı Müslüman Suriye vatandaşının isteklerini duymamazlıktan gelmekte ve bu konuda ciddi bir çaba göstermemektedir."
Bu konuyla bağlı olarak Putin Suriye'de niçin savaştıklarını şöyle açıklıyor;
Suriye’de yoğunlaşmış olan teröristler, Rusya için özel tehdit teşkil etmektedir. Aralarında Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinden gelen çok sayıda kişi var. Para, silah alıyorlar ve güçlerini artırıyorlar. Eğer çok güçlenip Suriye’de zafer kazanırlarsa, o zaman kaçınılmaz olarak Rusya’ya da gelecekler. Rusya’da nefret tohumları ekmek, korku ve nefret yaratmak, insanları öldürmek isteyecekler. Onları izleyip yok etmek zorundayız. Suriye’de hava operasyonumuzu tam olarak bu nedenle ve meşru Suriye hükümetinden gelen resmi talep üzerine başlattık.
Rusya, "Sıcak Denizlere" inmelidir. 
Bu yüzden dolayı;  Rusya açısından Suriye hayati derecede önem arz etmektedir. Suriye’nin bölünecekse bile Esad’ın da kontrol bölgesinin olduğu çok parçalı bir Suriye’nin varlığını isteyecektir. Çünkü bu Rusya için hem Kafkasya, hem Avrasya politikalarını derinden etkileyecektir. Batı’nın Transkafkasya ve Orta Asya üzerinde nüfuz kurma çalışmaları, Rusya’nın güney politikasına en büyük tehdittir. Bunun sebebi enerji kaynaklarının kontrolü ve bu kaynaklara sahip olan ülkelerin eski Sovyetler Birliği üyesi olmalarıdır. Bu yüzden Rusya’nın Avrasya Birliği projesinin yolu Suriye’den geçmektedir.
 Avrasyacı Görüş Açısından Türkiye’nin Rolü Nedir?
a.  Türkiye’nin Rusya Federasyonu’nun yanına çekilmesi Elzemdir. 
Avrasyacı görüşe göre; işbirliği yapılması gereken ülkelerden birisi Türkiye’dir. Dugin; “Benim açımdan Rusya'nın da Türkiye'nin de kaderi ve yolu aynı. Biz ortaklık yapmaya, ittifak yapmaya mahkûmuz.”  demektedir.
Türkiye’nin zengin tarihsel birikimi ve sahip olduğu diğer birtakım özellikler onu vazgeçilmez ortaklardan birisi haline getirmektedir. Avrasya’nın Atlantikçilerin (ABD) kontrolüne girmemesi, Türkiye’nin Rusya Federasyonu’nun yanına çekilmesi Dugin’in bakış açısına göre şarttır.
Dugin, Türk halklarının imparatorluk kurucu saikinin kıymetini fark ederek Ankara’ya dostluk eli uzatmaya hazır olduklarını ifade etmektedir.
Dugin’e göre “Kendi kimliğinizi savunmak için bizler, çok az bir süre önce rakiplerimiz ve hatta hasımlarımız olanlarla dahi ciddi jeopolitik bir ittifaka girmek zorundayız.”
Yukardaki perspektifle hareket eden Putin; "Rus-Türk ilişkilerine önem vermiş ve başta ekonomik olmak üzere bir dizi işbirliği alanı açılmıştır. Türkiye tükettiği doğalgazın %50 sini Rusya’dan almaktadır. Yine ilk nükleer santral olan Akkuyu Santral yapımı Ruslara verilmiştir. Diğer yandan Rusya, Türk inşaat firmalarına kapılarını açmıştır. En son Ukrayna krizinde AB ve ABD Rusya’ya ekonomik ambargo uygularken, Türkiye bu uygulamaya dahil olmadı. Kısa süre sayılabilecek bir zaman diliminde ilişkiler ivme kazandı."
b. ABD Rotasına Girmiş Bir Türkiye İse; "Avrasyacı yaklaşıma Tehdittir."
Dugin, eğer bu yüzyıla “Amerikancı” olma hükmü verilmesi durumunda, bunun Avrasya’nın ölümü anlamına geldiğinin altını kalın çizgilerle çizmektedir. Çünkü jeopolitiğin temel yasasına göre, bir deniz medeniyeti olan Atlantikçilik, bir kara medeniyeti olarak Avrasyacılığın doğrudan tezadıdır. 
Eğer Türkiye, ABD kontrolünde ve güdümünde olduğu sürece bu durum, Avrasyacı yaklaşıma göre Rusya için tehdittir.
Dugin’e göre; 
"Türkiye'de son zamanlarda, bir 'Yeni Osmanlıcılık' akımı ortaya çıktı. Türkiye'nin çevre ülkelere müdahalesini savunan bu 'Osmanlıcılık' akımı, Türkiye'ye, ABD'den ithal edilmiş bir proje. ABD, Türkiye'ye, 'siz Osmanlı'nın torunlarısınız' diyerek, Türkiye'yi bölge ülkeleriyle, özellikle Suriye'yle savaşa sokmaya çalışıyor.
 “Türkiye'nin tamamen ABD'nin rotasına girdiğini gösteren gelişmeler var. Bunlardan biri, Ergenekon ve Balyoz davaları. Burada tutuklanan ve sindirilen askerler, siyasetçiler ve aydınların hemen hepsi, ABD'ye mesafeli olan ve Türkiye'nin Rusya ve diğer Avrasya ülkeleriyle yakınlaşmasını savunan kişiler. Türkiye'deki Ergenekon ve Balyoz davaları aracılığıyla yürütülen süreç, Moskova'da, ABD tarafından planlanan ve Rusya'yı da hedef alan bir süreç olarak görülüyor ve Kremlin'de tedirginlik yaratıyor. 
 3 Aralık 2015'te Federal Rus Meclisinde konuşma yapan  Putin: "Türkiye'yi tehdit etti."
"Uçağımızın düşürülmesinden Türk hükümeti sorumlu. Bunu yaptıklarına pişman olacaklar.. 
İhaneti her zaman utanç verici bir şey olarak gördük. Teröristlerle yapılan bu işbirliğini unutmayacağız. Bunu Türkiye'dekiler, pilotumuzu sırtından vurup ikiyüzlülükle yaptığını haklı göstermeye ve teröristlerin suçlarını örtbas etmeye çalışanlar da bilmeli... 
Savaş suçu işleyip insanlarımızı öldürdükten sonra domateslerle ya da inşaat sektöründeki bazı sınırlamalarla paçalarını kurtarabileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar.. 
Kuzey Kafkasya'da 1990'lar ve 2000'lerde faaliyet gösteren militanların da Türkiye'ye sığındıklarını, bu ülkeden manevi ve maddi destek aldıklarını da hatırlıyoruz. Onların hâlâ orada olduğunu da biliyoruz."
Putin’nin Türkiye’ye Ambargo koyması ve Gerginlik Siyaseti Ne Anlama geliyor?
Putin’in önderliğindeki Rusya, Avrasyacı görüş temelinde, “tarihi imparatorluk stratejisine göre” hareket ediyor. Türkiye’nin bir NATO ülkesi olması nedeniyle,  şimdilik doğrudan çatışma tercihini kullanmıyor. Bunun yerine, ticari ambargo uygulayarak Türkiye ile iletişimi kesiyor.  
Putinin  hamleleri bize şunu gösteriyor:
“Türkiye, artık rolünü üstlenmiş olup, ATLANTİK safında, ABD Rotasında bir ülke olarak saf tutmuştur. Rus çıkarları açısından bir tehdittir. Dolayısıyla, artık ilan edilmemiş bir savaş sürecine girildiğini söylemek zor değildir.  Rusya'nın, Türkiye’yi her alanda hedef alan GİZLİ, SİNSİ BİR PLANI uygulayacağını” öngörebiliriz.

Sonuç;
  • Avrasyacı görüşün savunucu ve uygulayıcısı olan Putin iktidarda olduğu sürece Rus-Türk ilişkilerinin düzelmesini öngörmek çok iyimser bir görüş olacaktır. 
  • Bundan böyle Rusya; Türkiye’nin ulusal güvenlik ve ekonomik çıkarlarını hedef alan bir uygulamanın takipçisi, uygulayıcısı ve elebaşısı olarak karşımıza çıkacak, başta PKK olmak üzere ŞER güçlerin destekçisi olacaktır.
  • Ulusal güvenliğimizi tehdit ve saldırılara açık bir hale gelmiştir. Türkiye, TSK nın güçlendirmesi için çok daha fazla kaynak ayırmak zorunda kalacaktır. 
  • Diğer yandan Türkiye; Rus tehdidine karşı biraz daha ABD güdümüne girecek ve Ortadoğu’da ise, Sunni Arap ülkeleri ile daha çok yakınlaşacaktır.
  • Tüm bunlara rağmen eğer Türkiye; "Suriye krizini kendi savlarına göre çözer ve Esad rejiminin devrilmesini sağlarsa, 21. Yüzyılın Türk Asrı olması konusunda da ciddi bir eşik geçilmiş olacaktır."

Hiç yorum yok: