Baas Partisinin yönetimi ele geçirmesi; “Pan-Arabizm ve Sosyalizm”
Suriye İkinci dünya savaşı sonrasında Fransa’dan bağımsızlığını kazandı. Ciddi iç kargaşa ve siyasi istikrarsızlık sonrasında Baas Partisi Suriye yönetimini ele geçirdi. Baas Partisinin; “Pan-Arabizm ve Sosyalizm” olmak üzere iki dayanak noktası vardı.
Rusya ile çok yakın ilişki kurulması.
Baas rejimi, Rusya ile yakın ilişkiler kurdu ve bu şekilde iktidar gücünü pekiştirdi. İdeolojik yönü bir tarafa, İsrail’in saldırgan tutumu Suriye’yi zaman içinde Rusya’ya daha da yakınlaştırdı. Rusya ile yakınlaşan Suriye, bölgede ABD-İsrail işbirliğine karşı Rusya desteği ile bir çıkış yolu bulmuş oldu.
Rusya’da; Suriye’nin “anti-emperyalist” ve “anti-batıcı” söylemlerini diğer Ortadoğu ülkelerine yayarak, ABD öncülüğündeki Batı'nın mevzi kaybetmesini sağlamak, Suriye’deki askeri üslenme ile Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’da varlığını daim kılmak istemiştir.
“ABD-İSRAİL-TÜRKİYE” İttifakına Karşı SURİYE - RUSYA İşbirliği içinde PKK kurularak cevap vermiştir.
Rusya’daki 1991 dönüşümden sonra Suriye, uluslararası denklemde yeni arayışlara girdi ancak başarılı olamadı. Eski gücünden uzaklaşan Rusya’nın kendi içine çekilmesi, Suriye’yi dış saldırılara ve müdahaleye açık hale getirmiş oldu.
Petrol zengini Arap ülkeleri, Türkiye, ABD ve İsrail Baas rejiminin devrilmesi için harekete geçtiler.
Suriye’deki mezhepsel ve etnik farklılık Baas rejiminin yıkılması ve Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesi için kullanılan argüman oldu. Ve Suriye hızlı bir şekilde iç savaşa sürüklendi. Dış destek alan muhalifler Mart 2011 de Baas rejimini devirmek ve “Özgür Suriye Devleti”ni kurmak için silahlı isyana başladılar.
Suriye'ye; Rusya,İran Hizbullah koşulsuz destek açıkladılar.
Suriye’de karışıklıkların başlaması üzerine; Rusya-İran-Irak-Lübnan (Hizbullah) Suriye’ye koşulsuz desteklerini açıkladılar. İran askeri destek verdiğini ilan etti. Hizbullah, Suriye Ordusu yanında muhaliflere karşı savaşa dâhil oldu.
Birleşmiş Miletler Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin Suriye’ye yönelik yaptırım tasarılarını her defasında Veto ettiler. Geçen 2 yıllık süre içerisinde muhalif gruplar Suriye Ordusu’na karşı kesin ve sonucu belirleyici bir başarı elde edemediler. Şu ana kadar; El-Kaide uzantılı kökten dinci gruplar ile PKK ve Barzani destekli Kürt ayrılıkçı PYD unsurları öne çıkan başarılar elde ettiler.
Suriye İç savaşında Bölge Ülkelerini Durumu Kısaca Şöyledir:
İran; Irak-Suriye-Hizbullah çizgisinde Şii kuşağının devam ettirilmesi, özelikle İsrail üzerinde bu şekilde bir baskının devam ettirilmesi amacındadır. Bu durum İran’nın milli çıkarları açısından hayati önemdedir. Fark edileceği gibi İran öncülüğünde oluşturulan Şii kuşağı, İsrail'in güvenliği ve ABD çıkarları açısından istenmeyen bir işbirliği ve ittifak durumudur.
Arap ülkeleri; Baas rejimi ile mezhepsel farklılığı olan ve ABD güdümlü
petrol zengini Katar, Arabistan ve Mısır’da Müslüman Kardeşlerin devrik
liderlerinden Muhammed Mursi gibi
ülkeler Baas rejiminin yıkılması, kendileriyle aynı mezhepten bir rejim
gelmesi için muhalif gruplara destek vermişlerdir. Mısır’da Mursi’nin devrilmesi
ardından yeni yönetim Suriye'ye karşı tarafsız bir tutum takınmıştır. Suriye’de El
Kaide bağlantılı grupların varlığını hissettirmeleri üzerine, ABD’den çekinen
Katar ve Arabistan eskisi kadar muhaliflere destekte istekli
görünmemektedirler.
Çözüm süreci olarak halka lanse edilen bu görüşmelerde “teslimiyetçi bir siyasetin“ izlediği, PKK’nın isteklerinin yerine getirilmemesi durumunda terör eylemlerinin başlayacağı örgüt sözcüleri tarafından deklare edilmektedir. Öte yandan PKK konusunda geçmişte belirleyici rol üstlenen başta Rusya ve komşu İran ve Irak’ı dışlayarak PKK ile mücadelede ne kadar başarı sağlanacağı da ayrı bir konudur.
Diğer yandan PKK’nın yan kolu olan Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin Kuzey Suriye’de özerk bir Kürt bölgesi oluşturma tehdit ile karşı karşıya kalınmıştır. İran ve Irak’a cephe alınarak sürdürülen Suriye krizinde; PYD’ye en büyük destek AKP’nin işbirliğini zirveye taşıdığı ve parti kongresine davet edilen Barzani’den gelmektedir.
Dış politika tercihlerinde yanlış müttefikler seçmesi Türkiye'nin yanlızlığa ve daha karmaşık iç ve dış sorunlarla karşılaşmasına yol açmaktadır.
Türkiye özellikle komşularla ilişkilerde jeopolitiğe aykırı bir politika yürüttüğü görülmektedir. Bunun en belirgin nedenlerinden biri siyasi iktidarın; Türkiye'deki "iç dinamikleri kontrol altına alma" ve "ılımlı islami çizgide iktidar gücünü dizayn etme" isteğinde ABD'ye duyduduğu zorunlu ihtiyaçtır. Bu zorunluklardan dolayı Türkiye dış politikada " bağımsız ve ulusal çıkarların zorladığı" bir seçimden ziyade, ABD orijinli bir çerçeve dışına çıkamamasıdır.
Suriye krizinde takip edilen politika, Türk kamuoyundan yeterli desteği almamaktadır. Hükûmetin Suriye politikası gelinen noktada; "milli çıkarları ve ulusal güvenliği riske atan, belirsizliklerle dolu, sonu belli olmayan bir maceraya sürüklendiğini göstermektedir".
Suriye İkinci dünya savaşı sonrasında Fransa’dan bağımsızlığını kazandı. Ciddi iç kargaşa ve siyasi istikrarsızlık sonrasında Baas Partisi Suriye yönetimini ele geçirdi. Baas Partisinin; “Pan-Arabizm ve Sosyalizm” olmak üzere iki dayanak noktası vardı.
Rusya ile çok yakın ilişki kurulması.
Baas rejimi, Rusya ile yakın ilişkiler kurdu ve bu şekilde iktidar gücünü pekiştirdi. İdeolojik yönü bir tarafa, İsrail’in saldırgan tutumu Suriye’yi zaman içinde Rusya’ya daha da yakınlaştırdı. Rusya ile yakınlaşan Suriye, bölgede ABD-İsrail işbirliğine karşı Rusya desteği ile bir çıkış yolu bulmuş oldu.
Rusya’da; Suriye’nin “anti-emperyalist” ve “anti-batıcı” söylemlerini diğer Ortadoğu ülkelerine yayarak, ABD öncülüğündeki Batı'nın mevzi kaybetmesini sağlamak, Suriye’deki askeri üslenme ile Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’da varlığını daim kılmak istemiştir.
1980'li yıllarda gelişen “ABD-İSRAİL-TÜRKİYE” işbirliğine karşı
Türkiye’yi cezalandırmak isteyen Rusya, Kürt ayrılıkçılığını kışkırtmış “Kürdistan İşçi Partisi-PKK”nın
kuruluşunda ve gelişmesinde belirleyici rol üstlenmiştir. Lübnan- Bekaa’da
üstlenen PKK terör örgütüne Suriye kanalıyla her türlü desteği vermiştir.
Rusya’nın peyki halinde gelen Suriye, Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alan PKK
terör örgütüne açıkça destek vermiş ve düşmanca tavır koymuştur.
Rusya’daki 1991 dönüşümden sonra Suriye, uluslararası denklemde yeni arayışlara girdi ancak başarılı olamadı. Eski gücünden uzaklaşan Rusya’nın kendi içine çekilmesi, Suriye’yi dış saldırılara ve müdahaleye açık hale getirmiş oldu.
Petrol zengini Arap ülkeleri, Türkiye, ABD ve İsrail Baas rejiminin devrilmesi için harekete geçtiler.
Suriye’deki mezhepsel ve etnik farklılık Baas rejiminin yıkılması ve Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesi için kullanılan argüman oldu. Ve Suriye hızlı bir şekilde iç savaşa sürüklendi. Dış destek alan muhalifler Mart 2011 de Baas rejimini devirmek ve “Özgür Suriye Devleti”ni kurmak için silahlı isyana başladılar.
Suriye'ye; Rusya,İran Hizbullah koşulsuz destek açıkladılar.
Suriye’de karışıklıkların başlaması üzerine; Rusya-İran-Irak-Lübnan (Hizbullah) Suriye’ye koşulsuz desteklerini açıkladılar. İran askeri destek verdiğini ilan etti. Hizbullah, Suriye Ordusu yanında muhaliflere karşı savaşa dâhil oldu.
Birleşmiş Miletler Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin Suriye’ye yönelik yaptırım tasarılarını her defasında Veto ettiler. Geçen 2 yıllık süre içerisinde muhalif gruplar Suriye Ordusu’na karşı kesin ve sonucu belirleyici bir başarı elde edemediler. Şu ana kadar; El-Kaide uzantılı kökten dinci gruplar ile PKK ve Barzani destekli Kürt ayrılıkçı PYD unsurları öne çıkan başarılar elde ettiler.
Suriye İç savaşında Bölge Ülkelerini Durumu Kısaca Şöyledir:
İran; Irak-Suriye-Hizbullah çizgisinde Şii kuşağının devam ettirilmesi, özelikle İsrail üzerinde bu şekilde bir baskının devam ettirilmesi amacındadır. Bu durum İran’nın milli çıkarları açısından hayati önemdedir. Fark edileceği gibi İran öncülüğünde oluşturulan Şii kuşağı, İsrail'in güvenliği ve ABD çıkarları açısından istenmeyen bir işbirliği ve ittifak durumudur.
Rusya; Akdeniz'e bir çıkış kapısı olarak görmekte, Lazkiye limanında daimi bir askeri güç konumlandırmakta. Ordadoğu'da var olabilmesi için Suriye rejiminin ayakta kalması gerekmektedir.
İsrail; işgal ettiği Suriye topraklarında kalıcılığını daim
kılmak, iç sorunlarıyla uğraşan bir
Suriye’nin İsrail güvenliğine tehdit olamayacağı diğer yandan Baas rejiminin
yıkılması durumunda Hizbullah ve İran gibi baş düşmanı koalisyonun parçalanması
gayesine girmiştir.
ABD; bir taraftan İsrail’in güvenliğini sağlamak, İran ile işbirliği içerisinde olan Suriye’yi çökertmek ve Rusya’nın müttefik halinde olan Baas rejimini devirmeyi amaçlamıştır. Ancak, son noktada EL-KAİDE bağlı veya yakın kökten dinci grupların Suriye muhalifleri arasında var olması ve etkinlik göstermesi, ABD’nin Suriye muhaliflerine desteğini gözden geçirdiği görülmektedir. Tüm bu yüzden Türk kamuoyunda; Türkiye’nin, Suriye iç savaşında yalnız kaldığı, izlediği politika ile sadece kendisine zarar veren bir ülke olduğu tartışmalarına neden olmaktadır.
Türkiye; Suriye’deki iç kargaşanın devamı ve sürdürülmesinde en aceleci ve tarafgir ülkelerden biri olmuştur. Kısa sürede Esad rejiminin çökeceği hesap edilmiştir. Suriye’deki BAAS rejimin devrilmesinin Türkiye’ye ne gibi çıkarlar sağlayacağını AKP hükûmetinin bile bildiği bilinmemektedir. Türkiye, İsrail ve ABD ve koyu ümmetçi Arap ülkeleri ile aynı blokta yer almıştır. Bu destekle neler amaçlandığı bilinmezliklerle doludur. AKP Hükümeti’nin desteklediği muhalif gruplar arasında kökten dinci El-Kaide’ye yakın örgütlerinde olması ayrı bir bilinmezliği ve tutarsızlığı göstermektedir.
Türkiye'nin Suriye politikası komşular ile ilişkilerini bozmuştur.
Türkiye’nin Suriye’nin iç sorunlarına müdahil olması, İran ve Irak ile ilişkileri bozmuştur. Suriye rejimi ile sıkı ilişkileri olan İran ve Irak, Türkiye ye açıkça tavır koymuşlardır. AKP hükûmeti bu sıkışıklığı Barzani yönetimi ile ilişkileri geliştirerek aşma cabasına girmiştir. Diğer yandan PKK ile görüşmelere sürdüren AKP, stratejik bir denklemde ABD desteği ile bu sorunları aşacağı öngörüsü ile komşu ülkelerle işbirliğini önemsemediğini göstermektedir.
ABD; bir taraftan İsrail’in güvenliğini sağlamak, İran ile işbirliği içerisinde olan Suriye’yi çökertmek ve Rusya’nın müttefik halinde olan Baas rejimini devirmeyi amaçlamıştır. Ancak, son noktada EL-KAİDE bağlı veya yakın kökten dinci grupların Suriye muhalifleri arasında var olması ve etkinlik göstermesi, ABD’nin Suriye muhaliflerine desteğini gözden geçirdiği görülmektedir. Tüm bu yüzden Türk kamuoyunda; Türkiye’nin, Suriye iç savaşında yalnız kaldığı, izlediği politika ile sadece kendisine zarar veren bir ülke olduğu tartışmalarına neden olmaktadır.
Türkiye; Suriye’deki iç kargaşanın devamı ve sürdürülmesinde en aceleci ve tarafgir ülkelerden biri olmuştur. Kısa sürede Esad rejiminin çökeceği hesap edilmiştir. Suriye’deki BAAS rejimin devrilmesinin Türkiye’ye ne gibi çıkarlar sağlayacağını AKP hükûmetinin bile bildiği bilinmemektedir. Türkiye, İsrail ve ABD ve koyu ümmetçi Arap ülkeleri ile aynı blokta yer almıştır. Bu destekle neler amaçlandığı bilinmezliklerle doludur. AKP Hükümeti’nin desteklediği muhalif gruplar arasında kökten dinci El-Kaide’ye yakın örgütlerinde olması ayrı bir bilinmezliği ve tutarsızlığı göstermektedir.
Türkiye'nin Suriye politikası komşular ile ilişkilerini bozmuştur.
Türkiye’nin Suriye’nin iç sorunlarına müdahil olması, İran ve Irak ile ilişkileri bozmuştur. Suriye rejimi ile sıkı ilişkileri olan İran ve Irak, Türkiye ye açıkça tavır koymuşlardır. AKP hükûmeti bu sıkışıklığı Barzani yönetimi ile ilişkileri geliştirerek aşma cabasına girmiştir. Diğer yandan PKK ile görüşmelere sürdüren AKP, stratejik bir denklemde ABD desteği ile bu sorunları aşacağı öngörüsü ile komşu ülkelerle işbirliğini önemsemediğini göstermektedir.
Çözüm süreci olarak halka lanse edilen bu görüşmelerde “teslimiyetçi bir siyasetin“ izlediği, PKK’nın isteklerinin yerine getirilmemesi durumunda terör eylemlerinin başlayacağı örgüt sözcüleri tarafından deklare edilmektedir. Öte yandan PKK konusunda geçmişte belirleyici rol üstlenen başta Rusya ve komşu İran ve Irak’ı dışlayarak PKK ile mücadelede ne kadar başarı sağlanacağı da ayrı bir konudur.
Diğer yandan PKK’nın yan kolu olan Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin Kuzey Suriye’de özerk bir Kürt bölgesi oluşturma tehdit ile karşı karşıya kalınmıştır. İran ve Irak’a cephe alınarak sürdürülen Suriye krizinde; PYD’ye en büyük destek AKP’nin işbirliğini zirveye taşıdığı ve parti kongresine davet edilen Barzani’den gelmektedir.
Dış politika tercihlerinde yanlış müttefikler seçmesi Türkiye'nin yanlızlığa ve daha karmaşık iç ve dış sorunlarla karşılaşmasına yol açmaktadır.
Türkiye özellikle komşularla ilişkilerde jeopolitiğe aykırı bir politika yürüttüğü görülmektedir. Bunun en belirgin nedenlerinden biri siyasi iktidarın; Türkiye'deki "iç dinamikleri kontrol altına alma" ve "ılımlı islami çizgide iktidar gücünü dizayn etme" isteğinde ABD'ye duyduduğu zorunlu ihtiyaçtır. Bu zorunluklardan dolayı Türkiye dış politikada " bağımsız ve ulusal çıkarların zorladığı" bir seçimden ziyade, ABD orijinli bir çerçeve dışına çıkamamasıdır.
Suriye krizinde takip edilen politika, Türk kamuoyundan yeterli desteği almamaktadır. Hükûmetin Suriye politikası gelinen noktada; "milli çıkarları ve ulusal güvenliği riske atan, belirsizliklerle dolu, sonu belli olmayan bir maceraya sürüklendiğini göstermektedir".