2 Nisan 2014 Çarşamba

Merci Dominique (Domie),

   Öğrencilik yıllarımdan itibaren tarih derslerindeki anlatımlar nedeniyle en merak ettiğim ülke Fransa olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu - Avrupa mücadelesinde, Fransa’yı kendi tarafına çekmek için tek yönlü tanınan “Kapitülasyonlar”  ile  “1789 Fransız İhtilali”   her daim gündeme getirilen konulardı.

      İsimlerini kitaptan duyduğum ve hatırladığım “Jean-Paul Sartre, Jacques Derrida, Émile Durkheim,  Auguste Comte,   Voltaire,  Jean-Jacques Rousseau, Montesquieu,  Blaise Pascal" vb  Fransız düşünürleri ilgimi daha da artırmıştır.

     Hatırlamak gerekirse;  1789 Fransız ihtilali ve yayınlanan; “İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi - İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” yeni bir çağ açmış, dünyayı kökten değiştirmiştir.  Milliyetçilik, özgürlük, eşitlik, demokrasi, cumhuriyet, adalet, hukuk gibi kavramlar tüm dünyaya yayılmış ve bugünkü modern dünya düzeninin kurulmasının önünü açmıştır.

       Diğer yandan; Fransa, devlet yönetimi ve sistemiyle dünyadaki temel yönetim sistemlerinden birini oluşturmuş ve birçok ülkeye örnek teşkil etmiştir. Ülkemizde bu modeli örnek alan ülkeler arasında yer almıştır. Fransa sömürgecilikte de öne çıkmış, emperyalist bir güç olarak Vietnam’dan, Afrika’ya, Amerika Kıt’asına kadar birçok coğrafyada sömürgeci olarak varlığını göstermiştir.

       Fransa; “Türkiye’nin AB üyeliğine” ve “Ermeni Sorunun” da Türkiye karşıtlığı ile öne çıkmıştır. Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermenilerin, Katolik olmaları halinde ülkeye serbestçe girme ve Fransız vatandaşlığına geçme imtiyazı veren Fransa, günümüzde de Ermeni tezlerini destekler siyaseti ilke olarak kabul etmiştir.

        Kısa zaman önce merak ettiğim bu ülkeyi görme ve birçok bölgesine gitme fırsatı buldum. Kültür, tarih ve her yönüyle olağanüstü birikimi olan bu ülkeye dair, bilinen şeyleri tekrar etmekte olsa, gözlemlerimi yinede paylaşmak istedim:

a. Ademi merkeziyetçi bir yönetim sistemi olmasına rağmen;  “Fransız kimliği” nin sarsılmaz bir   şekilde  yerleştiği görülüyor.
b. Tüm Avrupa’da olduğu gibi tarihi doku aynen korunmuş. Öte yandan  “Her bölge ve şehrin” kendine ait kültürel bir kimliği göze çarpıyor. Bu kültürel kimlik şehrin mimarisine bile yansıdığı fark ediliyor.
c. Bölgesel idari yapılanma; toplumunu ayrıştırma, bölünme şekilde bir farklılaştırmaya yol açmamış, İdari yapılanma; kent yönetim bilinci  oluşturmaktan daha öteye geçmemiş.
d. Sömürge ülkelerinden özellikle Kuzey Afrika ve Afrika’dan ciddi bir göç almış.  Bu ülkelerden gelen insanların bir bölümü, Fransız toplumuna angaje olduğu görülüyor.  Mesela, Cezayir kökenli Indila (Adila),  Fas kökenli  La Fouine (Laouni Maouhid)   gibi sanatçılar şu an liste başı dinlenenler arasında geliyor. Bununla birlikte  bu  göçmenler, çoğunlukla şehrin bir bölgesinde yoğun ve kendi değerlerine göre yaşamayı sürdürüyorlar.
e. Katolik mezhebinin etkin olduğu ülkede, Hristiyanlık inancı en büyük birleştirici güç. Gittiğim her ailenin evinde dini simgeler kesinlikle vardı. Ayrıca ziyaret ettiğimiz bölgelerdeki kiliseler yanımdaki Fransız arkadaşlarım tarafından kesinlikle ziyaret edilmekteydi ve dualar Fransızca yapılıyordu.
f. İslam dinine ve toplumlarına oldukça mesafeliler. Ancak, toplumda oluşan konsensüs en azından şimdilik bu grupları dışlanmamış. Buna rağmen Müslüman gruplar; kültürel sistemle sorunlu ve Fransız toplumu için olumsuz olarak görülüyor.
g. Sosyal hayatta; “nezaket ve kurallara uyum” şaşılacak ölçüde yerleşmiş durumda. Ayrıca, aile-ev yaşantısı içinde  bizlere yabancı olan bir çok geleneksel değerin korunduğu ve uygulandığına tanık oldum.

h. Karşılaştığım bir durumu burada paylaşmak istiyorum:   
      
       Sözde “PKK kimlik belgeli”, bir çok "Türk vatandaşı  bölücü" Fransa’da yaşıyor. Tesadüfte olsa bu kişilerden bir kaçıyla karşılaşma ve kısaca mülakat etme imkânını buldum. Dikkatimi çeken durum; benim meraklı sorunlarım karşısında “ bu insanların ateşli bir şekilde; ceplerinden çıkardıkları sözde PKK kimlik belgelerini bir övünçle göstererek, sözde kürdistan'ı kısa süre içerisinde inşa edeceklerini ifade edip benimle amansız bir tartışmaya girme istekleriydi.” 
     
         Aslında bu kısa ve hatırlatıcı gözlemlerimi yazmaya beni iten neden;   evinde misafir olduğum Fransız dostlarıma teşekkür etmek için bir vesile olmasıydı.

     Bir rehber ciddiyetiyle ülkeyi gezdiren ,  Fransız toplumunu tanımama vesile olan, beni özenle ağırlayan,  unutulmaz  misafirseverlikleri için sevgili Domie ailesine sonsuz teşekkür ediyorum. Çocukları Leo ve Gabriel’e umut ve şans dolu bir gelecek diliyorum.  Yeğeni Marie ve Tunus’lu  Hichem’a  teşekkürlerimi sunuyorum.

Hiç yorum yok: