Öğrencilik
yıllarımdan itibaren tarih derslerindeki anlatımlar nedeniyle en merak ettiğim
ülke Fransa olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu - Avrupa mücadelesinde, Fransa’yı
kendi tarafına çekmek için tek yönlü tanınan “Kapitülasyonlar” ile
“1789 Fransız İhtilali” her daim
gündeme getirilen konulardı.
İsimlerini
kitaptan duyduğum ve hatırladığım “Jean-Paul Sartre, Jacques Derrida, Émile
Durkheim, Auguste Comte, Voltaire,
Jean-Jacques Rousseau, Montesquieu,
Blaise Pascal" vb Fransız
düşünürleri ilgimi daha da artırmıştır.
Hatırlamak
gerekirse; 1789 Fransız ihtilali ve
yayınlanan; “İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi - İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi” yeni bir çağ açmış, dünyayı kökten değiştirmiştir. Milliyetçilik, özgürlük, eşitlik, demokrasi,
cumhuriyet, adalet, hukuk gibi kavramlar tüm dünyaya yayılmış ve bugünkü modern
dünya düzeninin kurulmasının önünü açmıştır.
Diğer
yandan; Fransa, devlet yönetimi ve sistemiyle dünyadaki temel yönetim
sistemlerinden birini oluşturmuş ve birçok ülkeye örnek teşkil etmiştir.
Ülkemizde bu modeli örnek alan ülkeler arasında yer almıştır. Fransa
sömürgecilikte de öne çıkmış, emperyalist bir güç olarak Vietnam’dan,
Afrika’ya, Amerika Kıt’asına kadar birçok coğrafyada sömürgeci olarak varlığını
göstermiştir.
Fransa;
“Türkiye’nin AB üyeliğine” ve “Ermeni Sorunun” da Türkiye karşıtlığı ile öne
çıkmıştır. Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermenilerin, Katolik olmaları halinde
ülkeye serbestçe girme ve Fransız vatandaşlığına geçme imtiyazı veren Fransa,
günümüzde de Ermeni tezlerini destekler siyaseti ilke olarak kabul etmiştir.
Kısa
zaman önce merak ettiğim bu ülkeyi görme ve birçok bölgesine gitme fırsatı
buldum. Kültür, tarih ve her yönüyle olağanüstü birikimi olan bu ülkeye dair,
bilinen şeyleri tekrar etmekte olsa, gözlemlerimi yinede paylaşmak istedim:
a. Ademi merkeziyetçi bir yönetim sistemi olmasına
rağmen; “Fransız kimliği” nin sarsılmaz
bir şekilde yerleştiği görülüyor.
b. Tüm Avrupa’da olduğu gibi tarihi doku aynen
korunmuş. Öte yandan “Her bölge ve
şehrin” kendine ait kültürel bir kimliği göze çarpıyor. Bu kültürel kimlik
şehrin mimarisine bile yansıdığı fark ediliyor.
c. Bölgesel idari yapılanma; toplumunu ayrıştırma,
bölünme şekilde bir farklılaştırmaya yol açmamış, İdari yapılanma; kent yönetim
bilinci oluşturmaktan daha öteye
geçmemiş.
d. Sömürge ülkelerinden özellikle Kuzey Afrika ve
Afrika’dan ciddi bir göç almış. Bu
ülkelerden gelen insanların bir bölümü, Fransız toplumuna angaje olduğu
görülüyor. Mesela, Cezayir kökenli
Indila (Adila), Fas kökenli La Fouine (Laouni Maouhid) gibi sanatçılar şu an liste başı dinlenenler
arasında geliyor. Bununla birlikte
bu göçmenler, çoğunlukla şehrin
bir bölgesinde yoğun ve kendi değerlerine göre yaşamayı sürdürüyorlar.
e. Katolik mezhebinin etkin olduğu ülkede, Hristiyanlık
inancı en büyük birleştirici güç. Gittiğim her ailenin evinde dini simgeler
kesinlikle vardı. Ayrıca ziyaret ettiğimiz bölgelerdeki kiliseler yanımdaki
Fransız arkadaşlarım tarafından kesinlikle ziyaret edilmekteydi ve dualar
Fransızca yapılıyordu.
f. İslam dinine ve toplumlarına oldukça mesafeliler.
Ancak, toplumda oluşan konsensüs en azından şimdilik bu grupları dışlanmamış.
Buna rağmen Müslüman gruplar; kültürel sistemle sorunlu ve Fransız toplumu için
olumsuz olarak görülüyor.
g. Sosyal hayatta; “nezaket ve kurallara uyum”
şaşılacak ölçüde yerleşmiş durumda. Ayrıca, aile-ev yaşantısı içinde bizlere yabancı olan bir çok geleneksel
değerin korunduğu ve uygulandığına tanık oldum.
h. Karşılaştığım bir durumu burada paylaşmak
istiyorum:
Sözde “PKK
kimlik belgeli”, bir çok "Türk vatandaşı
bölücü" Fransa’da yaşıyor. Tesadüfte olsa bu kişilerden bir kaçıyla
karşılaşma ve kısaca mülakat etme imkânını buldum. Dikkatimi çeken durum; benim
meraklı sorunlarım karşısında “ bu insanların ateşli bir şekilde; ceplerinden
çıkardıkları sözde PKK kimlik belgelerini bir övünçle göstererek, sözde
kürdistan'ı kısa süre içerisinde inşa edeceklerini ifade edip benimle amansız
bir tartışmaya girme istekleriydi.”
Aslında
bu kısa ve hatırlatıcı gözlemlerimi yazmaya beni iten neden; evinde misafir olduğum Fransız dostlarıma
teşekkür etmek için bir vesile olmasıydı.
Bir rehber
ciddiyetiyle ülkeyi gezdiren , Fransız
toplumunu tanımama vesile olan, beni özenle ağırlayan, unutulmaz
misafirseverlikleri için sevgili Domie ailesine sonsuz teşekkür
ediyorum. Çocukları Leo ve Gabriel’e umut ve şans dolu bir gelecek
diliyorum. Yeğeni Marie ve Tunus’lu Hichem’a
teşekkürlerimi sunuyorum.