1980"li yıllarla birlikte "etnik bölücü"
terörün saldırılarına hedef olmaktadır.
Bölücü terörün ortaya çıkması ve bugüne kadar büyümesinin
nedeni olarak farklı görüşler ileri sürüldü. Bu görüşlerden en dikkate değer
olanı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin ekonomik geri kalmışlığı, aşiret
yapılı beşeri hayat ve eğitimsizlik gibi genel olarak "ekonomik ve sosyal
geri kalmışlık" gösterildi. Oysa bölücü terör, ülkemizin iç dinamiklerin zorlamasıyla değil, Türk dış politikasının
tercihleri ve iki kutuplu dünyada küresel güçlerin mücadelesi sonucu ortaya
çıkmıştır.
Türkiye'nin NATO'ya Dahil Oluşu
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği (SSCB)"nin yayılmacı emelleri ile karşı karşıya
kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı"nın galip ülkesi SSCB, Türkiye"den
toprak ve boğazlarda üs talep etmekteydi. Kuzeyden gelen bu güçlü tehditle tek
başına karşı koyacak güçte olmayan Türkiye; bir koruma şemsiyesi olarak gördüğü
ABD öncülüğündeki Kuzey Atlantik Paktı Teşkilatı “(North Atlantic Treaty Organization-NATO)"na yöneldi. Ancak,
NATO"ya hemen kabul edilmedi. Daha önce iki kez Türkiye’nin başvurusunu
kabul etmeyen NATO, Kore"ye asker göndermesi şartıyla NATO üyeliğini 18
Şubat 1952"de onayladı.
ABD ve SSCB’nin Ortadoğuda Güç Rekabeti ve Türkiye’nin ABD
Taraftarlığı
Soğuk Savaş dönemimde SSCB ile küresel mücadele içinde olan
ABD, SSCB"nin Ortadoğu"da etkin rol üstlenmesini önlemek için
Yunanistan, Türkiye, İran ve Afganistan ekseninde "Kuzey Cephesini"
güçlendirme stratejisi içerisindeydi. ABD, bu plân doğrultusunda
Türkiye"ye yönelmiştir. Bu dönemde Türkiye"nin bölgesel çıkarları,
ABD"nin global çıkarları ile uyuşmaktaydı. Diğer taraftan bu süreçte Sovyetler
Birliği ve Bulgaristan ile sınır komşusu olan Türkiye, NATO ile Doğu Bloku
ülkeleri arasındaki ortak sınırların % 37"ni savunmaktaydı.
NATO üyesi Türkiye zamanla ABD güdümlü dış politikaya her
geçen gün çok daha uyumlu hale geldi ve Türk dış politikası tam anlamı ile
Amerikan ipoteği altına girerek bağımsız niteliğini kaybetti.
ABD-SSCB arasındaki güç mücadelesinde Türkiye"nin
ABD-İsrail ekseninde yer alma tercihi, çok pahalıya mal olacaktır.
Bu gelişmenin doğal sonucu olarak; Türkiye"deki bir
takım askeri üs ve tesisler, Amerika"ya tahsis edildi. Türkiye, ABD
güdümlü dış politika tercihine paralel olarak, millî çıkarına uygun düşmeyen
bir denklemin içine de girmekteydi. ABD ve Batı için Sovyet tehdidine karşı
ileri cephe görevi üslenen Türkiye; Ortadoğu"da da ciddi bir rol üstlendi.
ABD"nin zorlamasıyla Arap ve Müslüman ülkelerle çatışma halinde olan
İsrail"in yanında yer alması sağlandı. Bu şekilde Ortadoğu"da
dengeleri değiştirecek bir işbirliği oluştu. İsrail"in varlığını ve
bekasını devam ettirmeyi bir zorunluluk olarak gören ABD için, Ortadoğu"da
Müslüman ve bölgenin önemli ülkesi Türkiye ile işbirliği önem arz etmekteydi.
ABD ile güç çatışması içinde olan SSCB, bu oluşumdan rahatsızlık duymuştur.
Ortadoğu"daki bu işbirliğine karşı; SSCB-İran-Suriye cephesi oluşmuştur.
ABD-SSCB arasındaki güç mücadelesinde Türkiye"nin ABD-İsrail ekseninde yer
alma tercihi, çok pahalıya mal olacaktır.
SSCB,Marksist-Leninist ideolojik temelde örgütlenen
"Kürdistan İşçi Partisi - Partiya Karkeran Kurdistan - PKK" terör
örgütünü 1978"de kurulmasını sağlamıştır.
SSCB, Ortadoğu"da ABD-İsrail safında yer alan ve NATO
ülkesi olması nedeniyle de zaten hedef ülke konumunda olan Türkiye"yi
cezalandırmak için harekete geçmiştir. Ülkemizde desteklediği birçok sol örgüt
yanında, Türkiye"nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan pek çok
ili, Irak"ın kuzeyi, Suriye"nin kuzeydoğusu ve İran"ın
kuzeybatısını kapsayan bölgede "Bağımsız, birleşik, demokratik bir
Kürdistan" kurmayı amaçlayan, Marksist-Leninist ideolojik temelde
örgütlenen "Kürdistan İşçi Partisi - Partiya Karkeran Kurdistan -
PKK" terör örgütünü 1978"de kurulmasını sağlamıştır. PKK aracılığıyla
Türkiye"ye karşı - Kürt kartını - kullanmak istemiştir. Müttefiki Suriye
ve İran"a, PKK terör örgütünün geliştirilmesi ve bir terör organizasyonuna
dönüşmesi için görev verilmiştir. Özellikle Hatay ili üzerinde hak iddia eden
ve İsrail ile işbirliğinden rahatsız olan Suriye ve İran PKK"ya destek
sağlanmasında çok istekli davranmıştır.
PKK Mücadele Alanı Olarak Türkiye'yi Seçmiştir:
Kurulacak sözde "Bağımsız, birleşik, demokratik bir
Kürdistan" devletinin toprakları dört ayrı ülkede olmasına rağmen, temel
mücadele alanı olarak Türkiye seçilmiştir. SSCB güdümünde olan diğer üç devlet
(İran-Irak-Suriye) topraklarında gözü olduğunu ilan eden PKK"ya karşı
tavır almak yerine, örgüte hayati destek sağlamışlardır.
PKK terör örgütüne yönelik operasyonlar artınca örgütün
lideri Abdullah Öcalan, Haziran 1979"da Suriye istihbarat servisi
Muheberat tarafından Suriye"ye kaçırılmıştır.
SSCB"nin güdümünde ve kontrolünde bulunan İran, Suriye
ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), PKK"nın gelişmesi ve yurt dışında
üslenmesi için her türlü desteği sağlamıştır. Suriye denetimindeki Helve ve
Beka kampları PKK"ya tahsis edilmiştir. PKK, Güney Lübnan"ın Sayda
şehrinde ASALA (Ermenistan"ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu) ile
ortak bir basın toplantısı düzenleyerek "Türk Devleti aleyhine işbirliği
yaptıklarını" bütün dünyaya ilân etmiştir. ASALA, PKK"yı himayesine
alarak PKK"nın daha sonra üstleneceği taşeronluk misyonu için hazırlamaya
başlamıştır.
İran kontrolünde bulunan Barzani, 1983"de PKK"yı
Kuzey Irak"a taşımıştır. KGB Bölge Şefi Anthony Primakov (Ekim
1998"de A. Öcalan Şam"ı terk ederek Rusya"ya geçtiğinde Primakov
Rus Başbakanıydı) ve Suriye yönetimi PKK"lıların eğitilmelerini
sağlamışlardır. Filistin kamplarında SSCB uzmanlarca eğitilen PKK"lılara
300 Lübnan Lirası ödeme yapılmıştır.
Türkiye karşıtlığı kısa sürede Sovyetler Birliği"nin
desteğinde, Suriye-İran-Libya ve Yunanistan"ı aynı çizgiye getirirken kısa
süre bu işbirliğine SSCB peyki Bulgaristan"da katılmıştır. SSCB,
Türkiye"ye yönelik uygulamaya başladığı "bölücü" politika da
gelişen konjektörden istifade ederek işbirliği ortamını geliştirmiştir.
Terörist başı A.Öcalan 1998 yılında Suriye"den
ayrılmasını müteakip ilk olarak Rusya Federasyonu"na gitmiştir.
Nitekim; yıllar sonra Terörist başı A.Öcalan 1998 yılında
Suriye"den ayrılmasını müteakip ilk olarak Rusya Federasyonu"na
gitmiştir. Rusya Federasyonu"nda aralarında milletvekilleri ve istihbarat
mensuplarının da bulunduğu devlet görevlileri yardım etmiş ve bu ülkede 33 gün
barınmıştır. Müteakiben gittiği İtalya"da beklentilerinin karşılanmaması
üzerine, 16 Ocak 1999 tarihinde tekrar Rusya"ya dönmüştür. Ancak, Rusya
Fedarasyonu eski Rusya değildir. ABD ile yarışta Küresel mücadeleyi kaybetmiş,
gücünden uzaktadır. Kurduğu ve boyundan aşan mücadele içine soktuğu PKK terör
örgütü elebaşısına sahip çıkamayacaktır.
Rusya"nın ülkemizi hedef alan "Bölücülük"
konusunda tarihsel geri planda çalışmaları tahmin edildiğinden çok daha
fazladır. Rusya"nın "bölücülük" çalışmalarını kısaca
hatırlatmakta fayda fardır:
XIX Yüzyılla birlikte Kafkasya"yı ele geçirip, Osmanlı
ülkesi ile sınır olduktan sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi"ne
yönelik bölücü çalışmaları aralıksız sürdürmüştür. Bunun için Petersburg ve
Tiflis"te Kürtler üzerinde araştırma ve inceleme yapmak için iki ayrı
merkez oluşturulmuştur. Bu çalışmalarda; "Kürt adı verilen aşiretlerin
ayrı dile ve ayrı ırka mensup oldukları ileri sürülmüş ve birbirinden tamamen
ayrı özellikler gösteren aşiret ağızlarını müstakil bir dil gibi gösterme
gayreti içine girilmiştir". Bunun için Osmanlı Devleti"nde
görevlendirdikleri görevliler bu maksat için yoğun çalışma içine girmişlerdir.
Bu Rus görevlileri arasında, örnek olması açısından;
Diyarbakır Konsolosu Yakimanıski, Tebriz Konsolosu Bonayfiyd, 1853 Osmanlı-Rus
Savaşı sırasında Loris Malakof ile General Babatov, 1856"da Erzurum
Konsolosu Alexandre Jaba"yı sayabiliriz. 1848-1866 yılları arasında
Erzurum"da Konsolosluk yapan Alexandre Jaba, ilk defa "Kürtçe
sözlük" hazırlamıştır. P. İ. Lerh Kürtler hakında dil, kültür ve edebiyat
derlemeleri yapmış, çalışmalarını üç kitap içinde toplayarak Petersburg"da
yayınlanmıştır. 1860"da yine Petersburg"da Chantre Kürtlerle ilgili
bir eser yayınlamıştır. Öte yandan 1879"da A.Jaba ve F.Justi
"Kürtçe-Fransızca" bir sözlük hazırlamıştır. Aynı yıl F. Justi
"Kürtçe grameri" yayınlamıştır. 1887"de Prym, 1890"da da
Socin, "Kürtçe Derlemeleri" yayınladılar. 1896"da Albay V. A.
Kartsev "Kürtler Üzerine Notlar, Tiflis,1896" adlı kitabı yayınlandı.
Kitap aşiretlerin sosyal yaşantıları hakkında bilgiler vermekte ve Hamidiye
Alayları üzerinde durmaktaydı. Daha sonra 1885"te A. M.
Kalyubakin"nin de bulunduğu bir grup Rus askerî ve uzman personeli
tarafından "Asya Türkiye"si Üzerine Askerî-İstatiksel Bir Araştırmaya
İlişkin Bilgiler" adlı sekiz ciltlik bir jeo-ekonomik araştırma olan kitap
hazırlandı. Yüzbaşı Avrianov"un, Kafkasya bölgesindeki Rus Ordusu
Başkomutanlığı"nın özel görevlendirmesi üzerine "Rusya"nın XIX.
yüzyılda Türkiye ve İran"la Savaşları sırasında Kürtler. Türkiye, İran ve
Rusya"daki Kürtler"in Mevcut Siyasal Durumu" adlı araştırma
1900"de Tiflis"te ayrı bir kitap olarak basıldı. Yine aynı tarihte
Ermeni asıllı Rus Generali Antranik"te "Dersim" adlı kitabını
Ermenice olarak Tiflis"te yayınladı. Van"da daha sonra
Erzurum"da Rus Başkonsolosu olarak görev yapmış olan Tuğgeneral Mayevsriy
(Mayevski) tarafından yazılan "Van ve Bitlis Vilayetleri
İstatistikleri" adlı bir kitap Tiflis"te 1904 yılında yayınlandı.
Rusya, Kürt aşiretlerine etnik bir kimlik verme gayretlerine
paralel olarak, Osmanlı Devleti ile ilişkilerin gerginleştiği savaş
dönemlerinde doğu aşiretlerini kullanmayı süreklilik arz eden geleneksel bir
politika haline getirmiş ve aşiretleri kendi yanına çekmek için her fırsatı
değerlendirmiştir.
Kırım savaşı sırası ve sonrasında çıkartılan "Yezdanşir İsyanı" ile, 1877-78 Türk-Rus Savaşları sırasında gene Bedirhanoğulları ailesinin sebep olduğu isyan ve 1880 yılındaki "Şeyh Ubeydullah" İsyanı Rusya"nın teşvik ve yardımlarıyla meydana gelmiştir. 1908"de İstanbul"da kurulan Bitlis, Musul, Muş ve Erzurum"da şubeleri açılan "Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti" ile derhal irtibat kurulmuştur. Nitekim Bitlis"teki şubenin faaliyetlerine Rusya"nın Bitlis Konsolosu Akimoviç de katılmıştır.
Kırım savaşı sırası ve sonrasında çıkartılan "Yezdanşir İsyanı" ile, 1877-78 Türk-Rus Savaşları sırasında gene Bedirhanoğulları ailesinin sebep olduğu isyan ve 1880 yılındaki "Şeyh Ubeydullah" İsyanı Rusya"nın teşvik ve yardımlarıyla meydana gelmiştir. 1908"de İstanbul"da kurulan Bitlis, Musul, Muş ve Erzurum"da şubeleri açılan "Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti" ile derhal irtibat kurulmuştur. Nitekim Bitlis"teki şubenin faaliyetlerine Rusya"nın Bitlis Konsolosu Akimoviç de katılmıştır.
Yine; 1912'de Abdürrezzak Bedirhan başkanlığında İRŞAD
adında bir örgüt kurulmuştur. Örgüt Rus alfabesi esas alınarak sözde bir Kürt
alfabesi hazırlamaya da çalışmıştır. İRŞAD örgütünün Rusya güdümünde genel bir
ayaklanmaya kalkışacağının öğrenilmesi üzerine bu örgüte yönelik tedbirler
alınmıştır. İRŞAD örgütünün dağılması üzerine aynı kişi başkanlığında Rus
güdümünde 1913"te Hoy"da CİHANDANİ (Gehandeni) cemiyeti kurulmuştur.
Bu cemiyetler Doğu Anadolu"da isyanlar çıkartmıştır. Birinci Dünya Savaşı
öncesinde Bitlis"te Molla Selim, Kuzey Irak bölgesinde de Abdüsselam
Barzani"nin önderlik ettiği isyanlar bu şekilde çıkmıştır.
Ayrıca; Bitlis"te 8 Mart 1914"te çıkan isyanın
elebaşısı Molla Selim ve Şeyh Seyyid Ali diğer elebaşı olan üç kişi Rus
Konsolosluğuna sığınmıştır. İsyana destek olan Rusya bu kişileri teslim etmemiş
ve Birinci Dünya Savaşı"na kadar asiler orada kalmıştır.
Bolşevik Rusya bölücü siyaseti Azerbaycan toprakları
üzerinde de izlemiştir. Lenin"in emriyle Karabağ ile Ermenistan arasında,
Azerbaycan toprakları üzerinde 1923"te bir "Otonom Kürdistan"
bölgesi ilân edilmiştir.
Yukarda bir kısım örneklerde de görüldüğü üzere Rusya XIX
yüzyıldan itibaren "Bölücülük" konusunda çalışma içerisinde
bulunmuştur. Türkiye"nin NATO yanında, Ortadoğu"da ABD ve İsrail ile
işbirliğine gitmesi, SSCB"ni harekete geçirmiştir. Çarlık Rusya"sının
Osmanlı İmparatorluğu"na karşı beslediği emeller ve bu emellere bağlı
hedefler yeni Sovyet devletinin kuruluşu ile değişmemiş, Türklük düşmanlığı
yeni boyut, yöntem ve şekillerde Sovyet sisteminin de başlıca hedefleri arasında
yer almıştır.
Sonuç:
Soğuk Savaş döneminde NATO şemsiyesi altında Türk-ABD
müttefikliği ile Ortadoğu"da ABD lehine bozulan dengede, SSCB
Türkiye"yi cezalandırmak adına PKK terör örgütünün kurulmasında etkin rol
üslenmiştir. PKK terör örgütünün organizasyonu için her türlü desteği vermiş ve
yurt dışı imkanlarına kavuşturulmasını sağlamıştır. Bilahare kendi çıkarları
nisbetinde, XIX. yüzyılda Ermeni olayında olduğu gibi, Avrupa ve diğer ülkeler
bu örgüte destek olmuşlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder