9 Şubat 2016 Salı

Türkiye: “Rusya-ABD-PYD/PKK İşbirliğindeki Düşmanca Kalkışmayı Bozacak Güçtedir.”

AKP’nin Suriye politikası stratejik bir hataydı ve bedeli de ağır oldu.
  • AKP’nin Suriye politikası baştan beri ulusal çıkarlara hizmet etmeyen, aleyhte stratejik sonuçlara yol açan, yanılgılarla dolu, hatalar içeriyordu. AKP, daha ziyade ABD’nin verdiği rolleri üstlenmiş sadık bir müttefik durumdaydı. Ülkemizin menfaatlerinden ziyade, ABD'nin verdiği ödevleri yerine getirme telaşında olan bir hükumet izlenimi verdi.  Geçen süreçte AKP, Suriye'de bir mevzi kazanamadığı gibi, daha önce var olan ilişkilerde ciddi yara aldı.
  • Tüm bu olumsuzluklara rağmen, son seçimle tekrar iktidarını koruyan "Yeni AKP" "konjonktürel gelişmeler ve ülkemizin sunduğu jeopolitik olanaklarla bu krizden en az hasarla çıkılmasının yolunu bulabilecek gayret ve cesareti gösteren yeni bir umut veriyordu."

Suriye'de zorlanan Türkiye; uzunca bir zamandır dillendirdiği  “Güvenli Bölge” oluşturamama ve bunu kalıcı hale getirmemenin bedelini çok ağır ödemeye başladı. 

Her ne kadar Suriye politikası yanılgılar içersede Güvenli Bölge oluşturma başarısı gösterilseydi; 
  • Türkiye içindeki milyonlarca Suriyeli ile sınırda bekleyen onbinlerce kişinin korunabileceği bir yeri Suriye içinde oluşturabilirdi. 
  • Diğer yandan PKK'nın uzantısı Demokratik Birlik Partisi‘nin (PYD)’nin Türkiye aleyhine mevzi kazanması engellenmiş ve  Türkiye karşıtı güçlerin oyunlarının önüne geçilmiş olunacaktı.
Bugün itibariyle Suriye’de yaşanan gelişmeler  bize şunu gösteriyor:

"ABD ve Rusya işbirliği içinde; Türkiye'yi başta Suriye olmak üzere Ortadoğu'dan uzaklaştırmak istiyor. Ve PKK taşeron olarak kullanılıyor. Kuzey Suriye’de PYD/PKK devleti kurulması süreci hızla ilerliyor. Türkiye sınırı boyunca oluşturulacak bir özerk yapı ile Türkiye’nin İslam coğrafyası ile irtibatı kesilmeye çalışılıyor.

Son gelişmeler ışığında mevcut durumu kısaca şöyle özetleyebiliriz.

 Rusya;
  • Düşürülen uçağın intikam almak için Türkiye'yi Suriye topraklarına çekmek için elinden geleni yapıyor. Askeri bir bedel ödetme peşinde. Türkiye’yi; Karadeniz, Doğu Akdeniz, Suriye, Irak ve Ermenistan üzerinden bir kuşatmaya almış durumda. Bu alanlardaki askeri yığınaklarıyla olası bir askeri çatışmada pozisyonunu geliştiriyor.
  • Suriye'de Türkmenler başta olmak üzere muhalif gruplar tasfiye ediliyor. Rus Hava Kuvvetleri Suriye’deki harekâtını yoğunlaştırarak binlerce mülteciyi Türkiye sınırına doğru sürüyor. Türkiye’nin desteklediği silahlı grupları yok olmanın eşiğine getirerek, Türkiye’yi fiili müdahaleye mecbur edebileceğini düşünüyor.
  • Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ve Afrika Özel Temsilcisi, Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD'nin Eş Başkanı Salih Müslim'le görüşüyor. Ve Cenevre görüşmelerinde PYD’nin de katılımının sağlanmasını istiyor. PYD’nin Suriye-Türkiye sınırında bir PKK/PYD devleti oluşturacak arazi parçasının ele geçirilmesi için her türlü destek sağlanıyor. 
  • Moskovskiy Komsomolets gazetesine 9 Şubat’ta demeç veren Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov şöyle konuşuyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington'dan direkt olarak Kürtler ve Ankara arasında seçim yapmasını istedi. ABD ise, Türkiye'nin terörle bağdaştırdığı PYD'nin IŞİD'le mücadele alanında Washington'un müttefiki olduğu yanıtını verdi. Biz de PYD ile işbirliği yapıyoruz.”

Diğer yandan PKK'ya, Türkiye'ye ayak bağı olacak terör eylemlerine hız verdiriliyor. Şehirlerde isyan provası yapılıyor ve daha geniş eylemler için PKK bahara hazırlanıyor. 
  • PKK terör örgütünün liderlerinden Duran Kalkan  “43 yıldır ilk defa kışın ve şehirlerde üslendik” açıklamasını yapıyor. Ardından, önümüzdeki haftalarda, aylarda eylemleri yayacaklarını, yoğunlaştıracaklarını, hükümete ağır bir ders vereceklerini ilan ediyor.
  • Suriye'nin Türkmen Dağı bölgesinde, baskında, 4 Rus, 5 Esad generali olmak üzere toplam 15 üst düzey subay öldürüldü. Rusya Genelkurmay Başkan'ı Valeri Gerasımov Suriye'de öldürülen Rus generallerle ilgili Interfax'a şöyle konuştu: "Suriye'de olup bitenlerden tamamen Türkiye sorumludur. Bu olay bardağı taşıran büyük bir suikast. Bu büyük bir saldırı ve bu saldırının arkasındaki tek güç Türklerdir. Görülüyor ki sahada yani Suriye topraklarının her bir köşesinde Türkler çok etkililer. Bu suikast unutulmayacak. Bu, Türklerin biz Ruslara karşı ilk icraatları değil. Bunlar Çeçenistan'da, Ermenistan'da, Ukrayna'da, Kırım'da hep karşımıza çıkanlardır.”
  • Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise generallerin öldürülmesini şöyle yorumladı. "Türkiye'nin eylemleri, Rusya'ya karşı eşi görülmemiş bir meydan okumadır. Bu bizim seçimimiz değildi.”
  • Öte yandan Rusya lideri Vladimir Putin 08 Şubat 2016’daki konuşmasında “Suriye’de Beşar Esad’ın düzenli ordusu ile PYD  gruplarının omuz omuza mücadele etmesi gerektiğini”  söyledi.
  • Rusya Esad ve PYD güçlerini birlikte hareket edilmesini sağladı. Bu arada İran'ın yarı resmi Fars Haber Ajansı, "Esad rejimine bağlı Suriye ordusunun 8 Şubat 2016’ da Nusaybin'in karşısındaki Kamışlı'da bulunan PYD/YPG birliklerine dört uçak dolusu silah ve mühimmat yardımı gönderdiğini" bildirdi.
Rusya bir yandan Türkiye’nin kırmızı çizgisi olarak ilan ettiği bölgeye doğru PYD’yi yönlendirirken, Afrin’e de tonlarca silah yığınağı yapmaya devam ediyor.

(PYD) Rusya’nın başkenti Moskova’da büro açtı. 

Deutsche Welle; PYD, Rusya’nın başkenti Moskova’da büro açtığını bildirdi. Uluslararası Kürt Kurumları Birliği Başkanı Mihrab Şamoyev,  açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Bu Kürt halkı için tarihi bir an. Rusya büyük bir güç ve Ortadoğu’da önemli bir aktördür. Aslında sadece bir aktör değildir, senaryoyu da yazmaktadır“ diye konuştu. Büronun açılışını ‘Suriyeli Kürtler için büyük bir siyasi adım‘ olarak nitelendiren Şamoyev, Kürt halkının ‘kendi kültür, dil ve kaderini tayin haklarının Suriye anayasası tarafından teminat altına alınması‘ ve Rusya’nın da bu konuda yardımcı olacağı umudunu dile getirdi.
Geçen yıl ilk temsilciliklerini Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne bağlı Kuzey Irak’ta açan PYD, Washington, Paris, Berlin ve Arap ülkelerinde de temsilcilikler açmayı planlıyor.

ABD;
  • NATO müttefiki ve ülkemiz ile yakın ilişkileri bulunan ABD, Suriye iç savaşında Türkiye ile süreç içinde fikir ayrılığına düştü. Türkiye’nin ılımlı, dinci muhaliflere yakın olduğu ileri sürülerek bir yol ayrımı yaşandı.
  • Türkiye’nin pozisyonunu güçlendirecek ve ulusal güvenliğine destek sağlayacak Suriye içinde 90 km uzunluğunda bir “Güvenli Bölge” oluşturulmasına karşı çıktı. Daha sonra Rusya’nın fiili olarak savaşa katılmasıyla birlikte Türkiye'nin “Güvenli Bölge” oluşturulması imkânsız bir hal aldı.
ABD’nin Rusya ile birlikte PYD’ye askeri ve siyasi desteği Türk-ABD ilişkilerinde bir kırılma yaşanacağının habercisi oldu. 
  • ABD’nin 2014’e kadar Suriye politikasındaki en etkili isimlerinden olan eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, 3 Ekim 2015 de verdiği bir mülakatta şöyle demekteydi; PKK ile ilişkisine gelirsek, Amerikalı yetkililer ‘PYD, PKK’nın resmen bir parçası değil’ diyeceklerdir. Amerikalı yetkililerin PYD’nin PKK olmadığını söylemesi bence bir safsata. Yani bu, ciddi olmadıkları bir sözlü savunma. Söylersiniz ama aslında doğru değildir ve dinleyen herkes bunun doğru olmadığını bilir.”

Bu demeçten 4 ay  sonra 1 Şubat 2016 da gazeteler şu haber vermekteydi:
  • Obama, özel temsilcisini PYD ile görüşmeye gönderdi. Türkiye’nin “PKK terör örgütünün devamıdır” dediği PYD, ABD Başkanı Barack Obama’nın özel temsilcisi tarafından Kobani’de ziyaret edildi.  Ayrıca ABD Dışişleri’nin iki numarası olan, Bakan Yardımcısı Tony Blinken de, PYD Eş Başkanı Salih Müslim’i telefonla arayarak görüştü. Obama’nın “IŞİD’le mücadele koalisyonu özel temsilcisi” sıfatını taşıyan Brett McGurk, Kobani’de sadece PYD yetkilileri ile değil, PYD’nin askeri kolu olan, Türkiye’nin “PKK ile işbirliği içinde” dediği YPG temsilcileri ile de bir araya geldi. McGurk’un ziyareti, ABD’den PYD/YPG kontrolündeki Kobani’ye yapılan ilk resmi ziyaret olması açısından büyük önem taşıyor. McGurk’un ziyaretinde Fransız ve İngiliz diplomatlar da yer aldı. ABD’nin PYD’yi “meşrulaştıracak” ikinci hamlesi ise, bir telefon görüşmesiyle gerçekleşti. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın iki numarası, Bakan Yardımcısı Tony Blinken, PYD Eş Başkanı Salih Müslim’i telefonla aradı. Blinken, ABD Başkanı Barack Obama’ya en yakın isimler arasında anılıyor. Daha önce de ABD Başkanı’nın “ulusal güvenlik danışmanı” olarak görev yapan Blinken, “Obama’nın dış politikadaki çekirdek kadrosunda” anılıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “ABD Başkanı Barack Obama’nın IŞİD’le mücadele özel temsilcisi Brett McGurk’un Kobani ziyaretini” hatırlatarak şöyle yanıt verdi:
  • “PYD bir terör örgütüdür. YPG bir terör örgütüdür. PKK ne ise PYD odur. Bunu bütün uluslararası örgütlere taşıyacağız. Taşımadığımız her an bizim için kayıptır. Terör örgütü olarak ilan edilmesi için adımlar atılmazsa geç kalırız. Bakın, Biden (ABD Başkan Yardımcısı) yanında bir yardımcısı ile geldi. Daha önce Sayın Obama’nın yanında da adı geçen bir ulusal güvenlik temsilcisi. Tam Cenevre’deki görüşmeler sırasında kalkıyor, Kobani’ye gidiyor. Kobani’de sözde bir generalden plaket alıyor. Biz nasıl güveneceğiz? Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobani’deki teröristler mi?"
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, 09 Şubat 2016 daki basın brifinginde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin PYD ile ilişkisine işaret ederek, “Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobani’deki teröristler mi?” şeklindeki eleştirisine dair yorumu soruldu.
  • “ABD'nin PYD'yi terör örgütü olarak görmediği ve destek vermeye devam edeceği yönündeki açıklamasından sonra, ABD Başkanı Barack Obama'nın IŞİD Karşıtı Küresel Koalisyon Temsilcisi Brett McGUrk'un Kobani'ye yaptığı ziyaret sırasında eski bir PKK'lı olan PYD sözcüsü Polat Can'la görüşmesinden, ABD'nin pişmanlık duymadığını belirtti.”
  • ABD Elçisi Dışişlerine Çağrıldı.
ABD'nin PYD'yi terör örgütü olarak görmediği ve destek vermeye devam edeceği yönündeki açıklamasından sonra Ankara'dan ilk somut tepki geldi. ABD Büyükelçisi John Bass Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı. ABD Büyükelçisi John Bass'e, ABD'nin tutumundan duyulan Türkiye'nin rahatsızlığı iletildi.
  • PKK’ya yakın bir yayında şu haber geçmekteydi;
"ABD'nin Irak askeri koordinasyon Komitesi'nin verdiği bilgilere göre önceki gün YPG'ye silah yardımı yapıldı. Rimêlan havaalanına inen yardımlar ABD tarafından yapıldı. Geçen hafta ABD'nin üst düzey diplomat ve askeri yetkilileri Rojava'yı ziyaret etmiş daha fazla silah yardımının yapılacağı belirtilmişti. Hemen ardından silah yardımının gelmesi ABD'nin yeni dönemde Kürtleri en temel stratejik müttefik olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Ayrıca Afrin ve Minbic tarafından bir hareketlilik olduğu görülürken Cerablus-Azaz-Minbic operasyonlarının birlikte başlaması bekleniyor.”
Nitekim 10 Şubat itibariyle; "PYD'nin, Fırat nehrinin batısında Cerablus-Azez hattına ilerlemek için ABD ve Rusya ile işbirliğine hız verdiği ve ABD, PYD'ye Fırat nehrinin batısında Halep'e bağlı Mümbiç'e düzenleyeceği operasyon için 20 askeri danışman gönderdiği" bilgisi basında yer aldı.

Diğer yandan "PKK - AKP Çözüm Süreci" ile ifade edilen görüşmelerin, AKP Hukumeti eliyle Türk Devletine kurulan bir tuzak olduğu deşifre oldu.


Konumuza dahil olmasada "Çözüm Süreci" olarak adlandırılan ve PKK'nın zaman kazanmasının, siyasallaşmasının ve uluslararası bir değer ve ilişki kazanması sürecide yine Suriye politikası gibi, ABD'nin AKP hukumeti eliyle Türk devletine attığı bir kazık olduğu ortaya çıktı.

İslam Çoğrafyasının Sorunlarını Çözmek İçin “İSLAM ORDUSU” oluşumu:

Suudi Arabistan öncülüğünde Mart  2015’te Arap Birliği bünyesinde "Ortak Arap Gücü" kurulması kararı faaliyete geçirilemeyince "İslam Ordu Gücü" fikri devreye sokuldu.
  • 15 Aralık 2015'te "S. Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Türkiye, Çad, Togo, Tunus, Cibuti, Senegal, Sudan, Sierra Leone, Somali, Gabon, Gine, Filistin, Komorlar Federal İslam Cumhuriyeti, Katar, Fildişi Sahili, Kuveyt, Lübnan, Libya, Maldivler Cumhuriyeti, Mali, Malezya, Mısır, Fas, Moritanya, Nijer, Nijerya ve Yemen." Olmak üzere 34 Müslüman devletin katılımıyla  “İslam Ordu Gücü - Teröre karşı İslam İttifakı” nın kuruluşu ilan edildi.
Suudi Arabistan Savunma Bakanı "İslam ülkeleri terörle ferdi olarak savaşıyor, bu gücü birleştirerek tüm terör örgütleriyle daha etkili mücadele edeceğimize inanıyoruz" açıklamasını yaptı.  
Suudi devlet ajansı SPA koalisyonun, “şekli, mezhebi ve ismi ne olursa olsun yeryüzünde fitne ve fesat çıkaran, insanları korkutan ve öldüren silahlı terör örgütlerine karşı oluşturulduğu” belirtildi.
  • Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'in Suriye'ye IŞİD'e karşı savaşmaları için özel kuvvetler gönderebileceğini söyledi. Türkiye bu güce destek vereceğini deklare etti. Suriye krizinde Arabistan ve Katar ile birlikte hareket eden Türkiye; “İslam Ordu Gücü - Teröre karşı İslam İttifakı” gücü içerisinde yeni bir manevra alanı elde etmiş oldu.

Türkiye Ulusal güvenliğini ve çıkarlarını korumak için ne yapabilir?

Türkiye; “bir taraftan Rusya’nın tacizleriyle savaşa zorlanırken, müttefiki ABD ile de PYD konusunda itilafa düşüldüğü, zor bir süreç yaşıyor.”

Bu durumda ya "içine kapanıp, olan bitene seyirci kalınmalı veya bir karşı manevra geliştirilmeli"  seçeneği haricinde 3 ncü bir yol bulunmuyor. Suriye için o kadar gürültü kopardıktan sonra; - ulusal güvenlik kaygısı - bir yana, siyaseten AKP’nin olan bitene seyirci kalması “çaresizlik ve acizlik görüntüsü vereceği için" bu seçeneğin takip edilmesi düşük ihtimalde görülüyor.

Türkiye;

Ulusal güvenliğini tehdit eder bir noktaya gelen Suriye iç savaşında; "ulusal çıkarlarını korumak zorunda. Bu yüzde olup bitene seyirci kalamaz." Bölgedeki müttefikleriyle işbirliği içerisinde, müşterek veya tek başına bir yol izlemeyi zorunlu kılıyor. 

Bu durumda muhtemel hareket tarzını şöyle düşünebiliriz:


Buradaki sılama önem derecesine göre yapılmamıştır.

Birinci İhtimal;

1.Mevcut şartlar nedeniyle, Türkiye doğrudan Suriye’ye yönelik bir askeri operasyon içinde yer almaz.
2.Suriye’ye asker gönderebileceğini deklare eden Suudi Arabistan öncülüğündeki “İslam Ordusu”na,  Türkiye lojistik destek,  Karargah ve üs sağlayabilir.
3. Burada oluşturacak müşterek karargah Türkiye'nin dışarda kaldığı; Arabistan ve işbirliği yaptığı diğer ülkelerin destek verdiği Suriye operasyonunu yönetebilir. 
4. İslam Ordusunun; "Suriye Muhaliflerine” vereceği destekle, muhaliflerin imha süreci durdurulabilir ve stratejik denge kurulabilir.
5.Türkiye sınırındaki mülteciler ileri sürülerek Suriye içinde “Güvenli Bölge” bu oluşum vasıtasıyla hayata geçirilebilir.
6. Öte yandan ABD-PYD/PKK işbirliğine karşı Türk Hükümeti uygulayabileceği diplomasi marifetiyle "öngörülemez tedbirler geliştirilebilir.” Ve ABD'nin Türkiye tezlerine yakın, arzu edilen çizgiye gelmesi zorlanabilir.

“İslam Ordu Gücü - Teröre karşı İslam İttifakı” aracılığıyla bir müdahale zor olsada, Türkiye ve Arabistan'nın Suriye'de sıkışması durumunda hayata geçirilmesi  olanak dahilinde olabilir.


İkinci İhtimal;


Türkiye, Suriye muhalifinin en önemli destekçisi olan Suudi Arabistan ile müşterek Suriye harekâtına katılabilir. 

Ücüncü İhtimal;

Savaş siyasetin başka bir şekliyle uygulanmasıdır. Eğer Türkiye, ulusal çıkarlarını korumak ve sürdürebilmek konusunda müttefiklerinden yeterli bir destek bulamaz ise, tek taraflı olarak Suriye ye müdahale edebilir. 
Her ne kadar Rusya'nın bu durumu kabul etmeyeceği düşünülse de, savaşı göze almış bir Türkiye'ye karşı Rusya daha temkinli davranacağı da olanak dahilindedir.
Bu duruma ışık tutması bakımından  eski Şam Büyükelçisi Robert Ford’un şu sözünü hatırlatmak gerekiyor:
 “Amerikalılar Suriye’nin çok uzakta olduğunu düşünüyor. Bu yüzden Suriye onlar için, Türkiye için olduğu kadar büyük bir sorun değil. Ankara’daki yetkililere sorsak, Türkiye Meksika’daki uyuşturucu savaşları sorununu çözmek için ne kadar yardımcı olurdu? Meksika, ABD için acil bir sorun haline gelebilir. Amerika’nın güneyine gittiğinde, basit bir çitin ardından çıplak gözle hemen yakındaki Meksika kasabasını görebilirsin. Türkiye’nin de Suriye’de ABD’nin olduğundan daha fazla çıkarı var. ”

Sonuç ;

  • Türkiye ulusal çıkarlarını ve ihtiyaçlarını öne alan, ulusal güvenliğin zorunlu kıldığı  "Milli bir Politika"   izlemeli, ABD, Rusya nede başka bir gücün talep, beklentilerine veya baskılarına göre yön verilmemeli, 
  • Yaşanan gelişmeler ışığında  reel politika da  bu durumu   (ABD ve Batı müttefiklerine güvenilerek bir pozisyon alınamayacağını)  "Milli bir Politika"  nın takip edilmesini zaten zorunlu kılıyor.
  • Rejim muhaliflerini birleştirme konusundaki çabalar artırılmalı ve bu yöndeki insiyatif muhafaza edilmeli,
  • İslam Ordusu'nun Suriye'ye müdahalesi (yukarda açıklanan hedeflere ulaşılması açısından) desteklenmeli,   
  • Suriye'de işbirliği yaptığı ülkelerle elbirliği içinde PKK/PYD nin siyasi manevra kazanma alanları daraltılmalı (Cenevre  görüşmelerinde PYD dışarda tutulması bu duruma iyi bir örnek oldu)
  • Bölge ülkeleri ve İran karşıtı ülkelerle ilişkiler geliştirmeli, bu kapsamda İsrail ile ilişkilerin düzeltilmesi düşünülmeli,
  • Rusya'nın Ukrayna ve Kafkasya'da zaafları değerlendirilmeli, Rusya'nın PYD/PKK ya sunduğu destek karşılıksız bırakılmamalı, örtülü ve gizli operasyonlarla  muhalif gruplar desteklenmelidir.