Nazi Almanyası "Holokost / Yahudi Soykırımı" Yapmıştır
Almanya’da Adolf
Hitler liderliğindeki ırkçı ve antisemitzmi (Yahudi
karşıtlığı veya Yahudi düşmanlığı; Yahudilik dinine, ırkına, kültürüne veya
milletine karşı duyulan düşmanlık) benimseyen Nasyonal Sosyalist Alman İşçi
Partisi (NSDAP) 1933 de iktidar oldu. Hitler Yahudilere karşı nefret
beslemekteydi. Mein Kampf adlı kitabında, Yahudileri Almanya’nın politik,
entelektüel ve kültürel hayatından uzaklaştırma istediğini belirtti. 1922
yılında, o dönemde gazeteci olan Binbaşı Joseph Hell’e şöyle söylemekteydi:
“Yönetime geldiğimde yapacağım ilk şey
Yahudileri yok etmek olacak. Bunu yapacak güç elimde olduğunda, Marienplatz’da,
trafiğin izin verdiği kadar yan yana darağacı yerleştireceğim. Sonra bütün
Yahudiler istisnasız asılacak ve asıldıkları yerde kokana kadar ve hijyen şartları
izin verene kadar kalacaklar. Onlar indirildiğinde diğer yığın ipe dizilecek ve
Münih’teki son Yahudi ölene kadar devam edecek. Diğer şehirlerde de aynı
şekilde, bütün Yahudiler ölene kadar bu sistem sürdürülecek.”
Almanlar
tarafından işgal edilmiş, günümüzde 35 farklı Avrupalı ülke olan sınırlar
içinde Yahudileri yok etme sistematik bir şekilde yürütüldü. Nazilerin Yahudilere uyguladığı “Holokost” olarak adlandırılan “Yahudi Soykırımı”nda 7
milyon’a yakın Yahudi öldürüldü.
Alman tarihçi Eberhard Jäckel 1986 yılında,
Holokost’un farklı özelliklerinden biri olarak şunu belirtti: “Daha önce hiçbir devlet, liderinin
yetkisiyle, belli bir insan grubunun (kadın, çocuk ve bebek te dahil, olmak
üzere) olabildiğince çabuk öldürülmesi gerektiğine karar verip ilan etmemişti
ve hiçbir devlet böyle bir kararı, devlet güçlerinin bütün uygun araçlarıyla
yürütmemişti.”
"Büyük Ermenistan” ideali için “Dört T” olarak formüle edilen bir plan uygulamaya sokulmuştur.
Günümüzde “Yahudi Soykırımı” ile Osmanlı’nın Ermenilere uyguladığı zorunlu
sürgün (Tehcir) kararının aynı olduğunu ileri sürülerek, “Ermenilere Soykırım”
yapıldığı iddia edilmektedir. “Büyük
Ermenistan” ideali için Batılı güçlerin desteğinde “Dört T” olarak formüle
edilen bir plan uygulamaya sokulmuştur. Uygulamaya
konan ve “Dört T” şeklinde adlandırılan plân şu dört kavrama dayanmaktadır:
“TANITIM, TANINMA, TAZMİNAT ve TOPRAK.”
Yani, Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla
"Tanıtılacak” sözde iddialar dünya kamu oyunca kabul edilip Türkiye
tarafından “Tanınacak“, sözde soykırımından dolayı, Türkiye'den “Tazminat”
alınacak ve “ Büyük Ermenistan” rüyasını gerçekleştirmek için gerekli olan “
Toprak” Türkiye'den koparılacaktır!...
“Dört T” plânına dayanak oluşturan
Ermeni iddiaları ise şunlardır:
“1. Türkler, Ermenistan'ı işgal
ederek Ermenilerin topraklarını ellerinden almışlardır.
2.Türkler, 1877-78 Savaşı’ndan
itibaren Ermenileri sistemli olarak katliama tabi tutmuşlardır.
3. Türkler, 1915 yılından itibaren
Ermenileri plânlı şekilde soykırımına tabi tutmuşlardır.
4. Talat Paşa'nın, Ermenilerin
soykırımına tabi tutulması konusunda gizli emirleri vardır.
5. Soykırımında hayatlarını kaybeden
Ermenilerin sayısı 1,5 milyondur.”
“Dört T
Planı”nın uygulanmasında nihai hedef, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak
bütünlüğüne yöneliktir ve onu parçalamayı öngörmektedir. Bu strateji,
geçmişteki üç-beş Ermeni örgütünün hedefi olmaktan çıkmış, bugünkü
Ermenistan’ın da ülküsü halini almıştır. Eğer bugünkü Ermenistan’ın en önemli
üç belgesine bakılırsa bu durum açıkça görülür. Bunlar “Bağımsızlık
Bildirgesi”, “Bağımsızlık Kararı” ve 1995 yılında kabul edilen “Ermeni Anayasası”dır.
23 Ağustos 1990 tarihli Bağımsızlık Bildirisi’nin 12 nci maddesinde “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915’te Osmanlı
Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soykırımın uluslararası alanda
kabulünü sağlanması yönündeki çabaları destekleyecektir.” denilmektedir.
Nitekim 1995 tarihli Anayasasında “Bağımsızlık bildirisindeki ulusal hedeflere
bağlı kalınacağı” hüküm altına
alınmıştır.
Ermenistan, 1915-1916 olayları hususunda
diyalog kurmayı red etmektedir.
Üstelik Ermeni Diasporası, 1973-1984 yılları
arasında dünyanın çeşitli yerlerinde toplam 110 terörist saldırıda 42 Türk
diplomatını ve vatandaşını öldüren ASALA gibi terörist grupları kurmuştur. Aynı
gruplar, Ermeni iddialarına karşı herhangi bir şey yazma cesareti gösteren
akademisyenlere baskı yapmaya devam etmektedirler. Örneğin, Ortadoğu tarihi
konusunda seçkin bir akademisyen olan Bernard Lewis konuyla ilgili yaptığı
araştırmalarının sonuçlarını bilimsel bakış açısıyla doğru bir yöntemle kaleme
aldığı için, kendisi hakkında Ermeniler dava açmış ve Prof. Stanford J. Shaw’ın
evi Ermeni teröristler tarafından bombalanmıştır.
Türkiye’nin AB’ne kabul edilmesinin ön koşullarından biri olarak sözde “Ermeni Soykırımı’nın” tanınmasının bir şart olarak Türkiye’nin önüne getirilmesine çalışılmaktadır.
Ermenistan
Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yaptığı
konuşmada “Ermenistan ve Ermenilerin
geçmişi asla unutamayacağını” ifade ederek, Türkiye’nin AB üyeliğine
“Ermenistan ile iyi komşuluk ilişkilerinin bir “ön koşul” olması
gerektiğini” söylemiştir.
Koçaryanın
konuşmasının hemen ardından Avrupadaki Ermeni örgütleri “Avrupa Ermeni
Federasyonu” adı altında bir araya gelmişler ve 18-19 Ekim 2004 tarihleri
arasında Avrupalı siyasetcilerin de desteği ile Avrupa Parlamentosu içinde,
“Avrupa Birinci Ermeni Kurultayı”nın yapılacağını, bu geniş katılımlı
toplantıda Türkiye’nin AB’ne kabul edilmesinin ön koşullarından biri olarak
sözde “Ermeni Soykırımı’nın” tanınmasının bir şart olarak Türkiye’nin önüne
getirilmesine çalışılacağını ilân etmişlerdir.
Ermenistan, Ermenistan dışında yaşayan Ermeni diaspora kuruluşları ve Batı ülkelerinin desteği ile ülke parlamentolarında ve uluslararası kuruluşlarda sözde Ermeni Soykırımını tanıma ve tanıtma çalışmalarını devlet politikası olarak kabul etmiştir. Tüm bu çalışma ve çabalar sonucunda birçok kuruluş ve ülke ermeni iddialarını kabul etmiştir.
Sözde Ermeni
Soykırımı'nı tanıyan uluslararası kuruluşlar:
Birleşmiş
Milletler Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu, Avrupa
Konseyi (1998, 2001), Avrupa Parlamentosu (1987, 2000, 2002, 2005, 2015), Dünya
Kiliseler Konseyi, İnsan Hakları Derneği, YMCA Avrupa Birliği, Permanent
Peoples' Tribunal.
Sözde Ermeni
Soykırımı'nı tanıyan ülkeler:
Arjantin, Suriye,
Çek Cumhuriyeti, Avusturya, Ermenistan, Almanya, Belçika, Kanada, Şili, Kıbrıs
Rum Kesimi, Fransa, Yunanistan, İtalya, Litvanya, Lübnan, Hollanda, Polonya, Rusya,
Slovakya, İsveç, İsviçre, Uruguay, Vatikan, Venezuela, Bolivya, ABD'de ise
devlet olarak tanınmasa da 50 eyaletinin 41'inin meclisinde tanınmıştır.
İsveç: “Parlamento
kararıyla soykırım olmaz”
Tüm bu yoğun çalışmalara rağmen, 29 Nisan
2015’te; İsveç hükümeti, meclisin 1915 olaylarıyla ilgili 2010 yılında
parlamentoda kabul edilen karar konusunda "Araştırma yapılmadan parlamento
kararıyla bir ülkenin soykırım uyguladığı ilan edilemez" kararını verdi. İsveç
hükümetinin, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddiaları ve Süryaniler hakkında
2010 yılında parlamentoda alınan kararın uygulanmasını rafa kaldırdığı, konuyla
ilgili bağımsız bir kurulun araştırmasına göre hareket edileceğini bildirilmiştir.
Halkların Demokrasi Partisi (HDP) Ermeni İddialarına Destek Vermektedir.
Katolik
dünyasının lideri Papa, 15 Nisan 2015’te,
1915 olayları için "Ermeni
soykırımı" ifadesini kullandı. Papa'nın bu sözlerine Türkiye'nin büyük bir kesiminden tepki yağarken Halkların Demokratik Partisi (HDP Eş Genel Başkanı
Selahattin Demirtaş Papa'yı destekler yönde açıklamalarda bulundu."Hükümetin geçmişte yaşanan olaylarla ilgili hakikatleri araştırma
konusunda hareket etmesi lazım. Papa bir şey söylüyor çocukça tepki veriyorlar.
İnsan anlamakta zorlanıyor. Ermeni gerçeğiyle nasıl yüzleşmesi gerektiğini
topluma bir anlatın. Bu resmi olarak açıklığı kavuşmamış bir konudur. Papayı
tanımıyoruz diyerek bu sorun çözülemez."
Selahattin Demirtaş, Ermenistan’ın önde gelen STK’larından Civilitas’ın medya kuruluşu
Civilnet'e verdiği söyleşide; "Bize
oy vermeyen Kürtler de aslında Ermeni Soykırımı’nın farkındalar ve bu
soykırımla yüzleşilmesi gerektiği inancındalar.”
HDP Şişli
İlçe Örgütü “Ermeni soykırımı” andı ve
açıklama yapıldı. Açıklamada soykırımın tanınması istendi; "Tam 100 yıl önce, bu topraklar, tarihin gördüğü en büyük
katliamlardan birisine tanıklık etti. Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan,
Anadolu'nun ve bölgenin kadim halklarından Ermeniler ve Süryaniler, 1915
yılında büyük bir soykırıma uğradılar. Yurtlarından sürüldüler, canlarını
yitirdiler, malları gasp edildi, binlerce ev, imalathane, kilise ve manastır
talan edildi. Gerçek bir barış ve 1915'le gerçek bir yüzleşme için soykırım bir
an önce tanınmalıdır. Failler ifşa edilmeli, zararlar tazmin edilmeli, hakikat
ve yüzleşme komisyonları kurulmalıdır.”
(HDP) İstanbul milletvekili Sabahat Tuncel, Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne (TBMM) bir teklif sundu. HDP'li Sebahat Tuncel, kanunun gerekçesinde şöyle dedi: “Türkiye’de toplumsal barışın sağlanmasının
ve devlet ile toplumun yeni bir toplumsal sözleşme ile bir gelecek tahayyülü
sunmasının önünde, son zamanlarda gündeme 38 Dersim katliamı yanı sıra yaşanmış
pek çok insanlığa karşı işlenen suç bulunmaktadır. Dersim dışında Maraş, Sivas,
Çorum Katliamları, Ermenilerin soykırıma uğratılması, 12 Eylül askeri darbesi
ile tüm muhalif kesimlere yönelik devlet teröründen kaynaklı işlenen insanlık
suçları gibi pek çok yaşanmış olay bulunmaktadır.” Teklifte açıkca “Ermeni soykırımı”nın
tanınması ve sözde soykırımın başladığı gün olan 24 Nisan, “ulusal yas günü” olarak
kabul edilmesi istendi. Ayrıca Kanun teklifine göre devlet adına Cumhurbaşkanı,
TBMM’de resmi olarak özür dileyecek.
XIX.
yüzyılda batı emperyalizminin ileri karakolu olmak için her türlü işbirliğine
hazır olan Ermenilere günümüzde destek yine Batı’dan ve yerli işbirlikçilerinden gelmektedir. Ermenistan,
“Ermeni Soykırım” iddialarını ülke dışındaki Ermeni komiteleri ve Ermeni
diasporası aracılığıyla sürdürmeye devam etmektedir. “Büyük Ermenistan” rüyasına
giden yolda atılması gereken en önemli adımın “sözde iddialar konusunda Dünya
genelinde kamuoyu oluşturmak ve Türkiye'ye yönelik emelleri gerçekleştirmek”
çerçevesinde bir siyaset izlenmektedir.