22 Şubat 2015 Pazar

Süleyman Şah Türbesinden Geri Çekilme; Siyasi ve Stratejik Bir Yenilgidir.!


   Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923 yılında kurulduğundan beri tarihinde ilk kez bir mevzi kaybetti. 

Türkiye'nin yurt dışındaki tek toprağı Süleyman Şah Türbesi dün resmen boşaltıldı. Ne gariptir ki buda "Yeni Osmancılık" edasıyla siyaset yapan, Osmanlı mirasına sahip çıkma iddiası ile politika üreten, AKP tarafından gerçekleşti. Suriye rejimi türbenin Türkiye’ye nakledilmesini veya başka yere taşınmasını iki defa daha (1995, 2001) gündeme getirmiş ancak bu istek, Türkiye tarafından  ret edilmişti.

     Süleyman Şah Kimdir?

    Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin dedesidir. 1200’lü yıllarda Moğol istilası üzerine yaklaşık 50 bini bulan tebaasıyla Anadolu’ya gelmiş ve Fırat kıyısına yerleşmişti. Suriye’de, 1227 yılında Fırat Nehri’nde boğuldu. Süleyman Şah’ın naaşı ve iki askeri bugünkü sınırımıza takriben 100 km mesafede olan Caber Kalesi eteklerine bir kümbete defnedildi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde imparatorluk sınırları içerisinde olan mezarın bulunduğu yere bir türbe yapılarak buraya “Türk Mezarı” adı verilir. Türbe ve Caber Kalesi, Osmanlı İmparatorluğu yıkılınca Fransız Suriye Mandası sınırları içerisinde kalmıştır.

        Mezarın Türk Toprağı Sayılması

    20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye ile Fransa hükûmetleri arasında imzalanan Ankara Antlaşması'nın 9. maddesi ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması'nın 3. maddesi gereğince Caber Kalesi ve türbe müştemilâtı ile berâber Türkiye Cumhuriyeti toprağı olarak kabul edilmiş ve Türkiye'ye burada muhâfız bulundurma ve Türk Bayrağını çekme hakkı tanınmıştır.

      Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Politika Esasları

      Emperyalist saldırıyı bertaraf edip, çağdaş değerler üzerine inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti; komşularla iyi ilişkilere dayalı, bölgesel ilişkileri geliştirmeye yönelik barışçıl bir politika izledi. Süleyman Şah türbesinin bile Türk toprağı sayılması yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başarısıydı.
      M. Kemal ATATÜRK’ün; “Hangi istikbal vardır ki, yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir olayı kaydetmemiştir. Sözünden de anlaşılacağı üzere, Türkiye milli çıkarları öne alan bir dış politika takip etti.
     Bu temelde, Balkan Baktı, Sadabad Paktı olarak bilinen komşularla işbirliği ve kardeşliği esas alan organizasyonlarda kurucu olarak rol aldı. Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” veciz sözü ile özetlenen dış politika Cumhuriyet hükûmetlerince takip edildi.
     Dış dünyada saygın bir ülke olarak varlığını sürdüren Türkiye, toprak kaybetmek bir yana; Hatay kurtarıldı ve Anavatan’a bağlandı. Rum mezalimi altında inleyen Kuzey Kıbrıs kurtarıldı. Türkiye dış dünyada saygın bir devlet olarak varlığını korurken, ülke toprakları da büyümüştü.
       
     AKP’nin İktidar Oluşu ve Dış Politikası

    AKP iktidarı ile birlikte Cumhuriyet Hükûmetlerince takip edilen bu dış politika eleştirildi. Türkiye'nin içine kapalı, ulusal çıkarları koruyamayan bir ülke olarak, yıllar kaybedildiği ileri sürüldü. 
    Bazı kaynaklar tarafından  AKP'nin “Yeni Osmanlı” olarak adlandırılan, dışa dönük, proaktif bir siyaset takip ettiği övgülerle ifade edilir oldu. Oysa AKP'nin kamuoyu oluşturma gayretli  dış diplomasi çıkışlarının "ulusal çıkarları korumak bir yana,  küresel güç ABD'nin AKP'e biçilen rol ve  misyondan kaynaklı olduğu yaşanan tecrübelerden anlaşılmaktaydı."  

        AKP ve Siyasal İslam’ın Yükselişi

     Amerika Birleşik Devletleri bilindiği gibi, yüzyılın başında Ortadoğu’da “Ilımlı İslam” olarak ifadesini bulan bir projeyi uygulamaya soktu. Bu projeyle "ABD yandaşı olan, islami termolojiyi de kullanabilen,  seçimle iktidara gelinen, sözde demokrat ülkelerden oluşan, yeni bir İslam dünyası yaratmak hedeflenmişti". Bu projenin ilk ve en önemli başarısı Türkiye oldu.
    ABD desteği ile Türkiye’de iktidar olan AKP, tamamıyla ABD güdümlü bir dış siyaseti takip etti. Ve Ortadoğu'da Ilımlı İslam için model ülke, olarak lanse edildi.
      Bununla birlikte; Türkiye’nin diğer İslam ülkelerinden ayıran sosyolojik, tarihsel farklılıkları vardı. Bir kere Türkiye; Atatürk’ün mirasını taşımaktaydı ve bölgedeki gelişmelere duyarsız kalamayacak, tarihsel olarak sorumlulukları bulunan büyük bir ülkeydi. Ayrıca, Türkiye AKP ile getirilen noktadan daha ileriye bir İslami çizgiye gidemezdi. 
     Tüm bu faktörlerin, iç dinamiklerin baskısı ve bölgemizdeki jeopolitik gelişmelerin zorunluluğu olarak bir süre sonra AKP ve ABD dış politikasında çatışma, yol ayrımları olmaya başladı. Bu yol ayrımları, her defasında, Türkiye'nin çıkarlarını olumsuz etkileyen, dış politika hezimetleri olarak ortaya çıktı. 

    AKP-ABD Uyuşmazlık/Çatışma Noktaları ve Sonuçları

1. Ortadoğu’da Ilımlı İslam rejimlerinin oluşturulması sürecini (ABD kontrolünde; diktatörlerin ve krallıkların devrilerek, seçimle hükûmetlerin  iktidarlara gelmesi) AKP, olanca gücüyle desteklemekteydi. Bu durum, zaten AKP'ye tanımlanan misyonun bir parçasıydı.
 Ancak, devrilen iktidarlar yerine ABD'nin arzuladığı demokratik hükumetler yerine; cihatçı rejimler/örgütlerin geçmesi, ABD çıkarlarını tehdit etmeye başladı.


2. Bu süreçte Türkiye, ABD   öncülüğündeki koalisyonun  parçasıymış gibi görünürken,   cihatçı örgütlere yakın duruyor, destekliyordu.  “Siyasal İslam” merkezli hareketler  (Mısır’da Müslüman Kardeşler, Irak’ta IŞİD, Filistinde HAMAS vb)  bir süre sonra ABD, İsrail ve Batı aleyhtarı oluşumlara yol açmaktaydı. Türkiye,  IŞID'e düşmanca tavır koymakta isteksiz kalmakta, İŞİD ile teması sürdürdü.


3. ABD’nin; İsrail’e müttefik olabilecek, Batı ile entegre bir Kürt Devleti’ni kurma isteği artık alenen belli olmuştu. AKP'nin bölgesel ittifaklarla bunu engelleme isteği vardı.

4. Özellikle Suriye kuzeyinde Kobani olayında, ABD politikaları ile ciddi zıtlık yaşandı.

  • ABD ve AB ülkeleri olanca güçleriyle PKK/PYD güçlerini destekledi. AKP, şiddetle bu ittifaka karşı çıktı.
  • Bu karşı çıkmaya rağmen ABD baskısıyla, Peşmerge güçlerinin Kobani’ye gitmesine müsaade edildi.
  • Geçen hafta imzalanan ABD ile yapılan eğit-donat antlaşması ile İŞİD düşman ilan edilmiş oldu.
  • Daha önce İŞİD’ e örtülü ve gizli destek verdiği bağımsız medya organlarında açıklanan AKP, şimdi İŞİD’i düşman ilan eder duruma geldi.
  • AKP'nin bu politika değişikliği geri adım attırdı ve IŞID tehditi gereğince, Süleyman Şah Türbesi geriye çekildi. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk toprak kaybı "Yeni Osmanlıcılara" nasip oldu.
5. Suriye ve Mısırdaki gelişmelere karşı, AKP’nin "takım tutar" gibi, “Suriye/Esad ve Mısır/Sisi" üzerinden beyhude çıkışları, Pragmatik siyaset üretebilen ABD’yi rahatsız etmekteydi. AKP’nin bu ısrarı, Türkiye’yi yalnızlığa itti. Esad iktidarını korudu. Mısır’da, Müslüman Kardeşler terörist ilan edildi.

6. Arap Baharı olarak adlandırılan diktatörlerin devrilmesi sürecinde, Libya’ya NATO müdahalesi gündeme geldiğinde, AKP buna karşı çıkmaktaydı. NATO’nun ne işi var diyen Başbakan Tayip ERDOĞAN, bir süre sonra Türk donanmasını bölgeye göndermek zorunda kaldı. AKP, ABD ile zıtlaşmakta, ama devamını getiremediği gibi, ABD yanında pozisyon almaktaydı.

7. ABD-AKP'nin uyuşmazlık yaşadığı bir alanda "İŞİD-KÜRT" savaşı oldu. Bu savaş Kürt gruplarını birleştirdi. Kuzey Irak Kürt Devleti ve PKK'nın uluslararası kamuoyunda desteğini artırdı. ABD ve AB'nin büyük devletleri hatta İran'ı bile Kürt gruplarına yakınlaştırdı. Bu süreçte PKK, terör örgütü görünümünden, siyasi bir örgüt konumuna geçiş sürecine girdi. Başarı kazandı. Ve stratejik bir mesafe katetti.
    
Aslında  jeopolitik gelişmeler Türkiye'nin 2 eksen üzerinde  öncelikli bir politika yürütmeyi zorunlu kılıyordu:

  • Biri, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı devirmek, 
  • Diğeri ise, Kürtlerin Ortadoğu'daki iktidar boşluğundan faydalanmasının önüne geçmek,  
     AKP, milli çıkarların zorladığı bu dış politika tercihlerinde tökezledi, devamını getiremedi, ABD'nin taleplerine boyun eğdi. ABD, her durumda AKP’yi arzuladığı, görmek istediği noktaya getirmeyi başardı. 
     ABD ile sıkı-fıkı, sarmaş dolaş olan AKP'nin, ABD 'ye rağmen Ortadoğu'da cihatcı örgütlere yakın siyaset takip etmesi bu sonucu getirdi ve Türkiye cezalandırıldı. Öte yandan, Ortadoğu’daki kargaşada taraf tutan ve bu tercihlerde de başarı sağlanamaması; Süleyman Şah türbesinden geri çekilmeyi "stratejik geri adım atmayı" zorunlu kıldı.
     Bu durumun; 4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak, Süleymaniye'de ABD askerlerinin Türk askerinin başına çuval geçirilmesini akla getirmektedir. Hatırlanacağı gibi, ABD silahlı kuvvetlerinin Kuzey Irak'a geçiş yapabilmesi ve İncirlik Hava Üssü'nün ABD savaş uçaklarına açılması talebi TBMM tarafından 1 Mart teskeresi red edilmişti. Bunun intikamı olarak Türk askerinin başına Çuval geçirildiği konuya yakın siyasi uzmanlar tarafından beyan edilmiştir.
    AKP, ulusal çıkarlarımızı koruma konusunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin en zayıf, en başarısız  hükûmeti oldu. Sözde büyük devlet söylemiyle ülkemiz kamuoyunda gürültü koparan AKP, “dış politikada siyasi bir başarı sağlayamadığı gibi, stratejik yönelimlerinde bozguna uğradı.”