2 Şubat 2014 Pazar

AKP:"Muktedir Hakimiyetten, Mutlak Yenilgiye'mi - 2"

2. AKP-Cemaat Çatışma Süreci :

      a.       AKP-Cemaat İttifakında Çatlakların Ortaya Çıkması;

         Başta TSK’nın tasfiyesi olmak üzere, Anayasa değişikliği oylamalarında ve tüm seçimlerde elbirliği ve işbirliği içinde olan bu ittifak;
  • Mavi Marmara Gemisi Olayı,
  • Gezi Parkı Olayları,
  • Mısır ve Suriye Politikası,
  • PKK- AKP Çözüm süreci görüşmeleri,

gibi temel konularda ve daha bilinmeyen başka konularda görüş ayrılığı olduğu ortaya çıkmıştır.  ABD kökenli dış dinamikler ve cemaatin kendi misyonu gereğince, AKP ile ters düşmüş, ortaklık bozulmaya başlamıştır.

       b.      AKP-Cemaat İttifakının Bozulması:

Cemaat-AKP ittifakının, 2012 Referandumu sonrasında, rekabete dönüştüğü görülmektedir. Stratejik kazanımlara ulaşan Cemaat bundan sonra,  AKP üst yönetiminin yasadışı ilişkileri hakkında bilgileri derlemek, tahlil yapmak ve zamanı geldiğinde ileri sürmek üzere bir hazırlığı girdiği son olaylardan anlaşılmaktadır.

İlk manevra; 7 Şubat 2012 günü, MİT başkanı ve bazı MİT yöneticileri KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılması olmuştur. MİT Müsteşarı tutuklanacağı düşüncesiyle ifadeye gitmemiştir.  TBMM de çıkarılan bir yasa ile MİT Müsteşarı hakkında soruşturma izni Başbakan onayına bağlanmıştır. Başbakan bu sayede muhtemel olarak kendisine yönelecek bir soruşturmanın önüne de geçmiştir.  MİT müsteşarı güvenceye alınırken, aynı yasal düzenlemeye Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının dâhil edilmesine AKP karşı çıkmıştır.

Bu olay sonrasında; AKP, bürokraside cemaat kadrolarını kontrol altına almaya çalışırken, asıl manevra “Dershanelerin kapatılması” gündeme getirilerek, Cemaatin cezalandırılması hedeflenmiştir. AKP ve Cemaat karşılıklı olarak birbirlerinin güçlü ve zaaflarını bilmektedir.  Dershanelerin kapatılmasının gündeme getirilmesi sürecinde Cemaat AKP‘nin kirli işlerini 17 Aralık 2013’te  “Rüşvet ve Yolsuzluk”  soruşturması ile kamuoyuna duyurulmuştur. Bu soruşturma tarihin en büyük “yolsuzluk ve rüşvet” soruşturması olarak ifade edilmiştir.

AKP tahmin etmediği ezici bir darbe almıştır.  Bu soruşturmayla AKP’nin Türk kamuoyunda ve uluslararası camiadaki imajı ciddi zarar görmüş ve AKP’nin; “muktedir iktidarından mutlak yenilgiye gidecek sürecin” başlangıcı olduğu kanaatimizi güçlendirmiştir.  Bakan çocukları ile üst düzey bürokrat, işadamlarının da isminin karıştığı rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında; İçişleri Bakanı Muammer Güler,  Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar ve AB Bakanı Egemen Bağış olmak üzere Cumhuriyet tarihinde ilk kez 4 bakan hakkında TBMM fezlekeleri gönderilmiştir. Ve yoğun kamuoyu baskısı sonucunda bu bakanlar grevlerinden istifa etmişlerdir. 

Bu süreçte AKP;
  • AKP iktidarına Dış güçlerin komplo kurduğu,
  • Yürütülen yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının asılsız bir tezgâh olduğu,
  • Cemaati’n devlet içinde “Paralel bir devlet” oluşturduğu,
  • Milli iradeye hedef alınan bir kumpas yapıldığı,
  • Bu çetenin “Milli Orduya” da kumpas kurduğu savlarıyla kamuoyu oluşturmaya çalışılmıştır.

Cemaat-AKP çatışmasına paralel olarak; cemaate yakın olduğu söylenen, 8 milletvekili istifa etmiş, AKP den ayrılmıştır. 

         c.       Süreçte, AKP’de Demokratik Dışı Yönelimleri;

Cemaat ile girişilen rekabette, başlarına daha büyük soruşturmalar olmasından kaygılanan ve telaşlanan AKP, evrensel hukuk normlarını altüst edecek anti-demokratik yasal düzenlemelerle  “tek adam” rejimine benzer düzenlemelere gidilmiştir.  AKP yi bu kadar çizgi dışına iten korku geçen 11 yıl sürecinde cemaat’in;  AKP’yi çok iyi tanımış ve yasadışı iş, ilişki ve irtibatlarını ortaya çıkarabilecek bilgi ve donanım kazanmış olmasıdır.

Bununla birlikte AKP; benzer “rüşvet ve yolsuzluk” operasyonlarını engel olmak adına demokratik olmayan yasal ve idari düzenlemelere gitmiştir. Cemaat-AKP rekabet alanının Adalet ve Emniyet personeli arasında yoğunlaştığı görülmüştür. Bu 2 kurumda cemaatçi olduğu savıyla sayıları 3000’e varan emniyet mensubu polislerin yerleri değiştirilmiştir. Hiçbir demokratik ülkede olmayan bir düzenleme yapılmış; “Kolluk görevlilerinin soruşturma yapmadan önce vali ve amirlerini bilgilendirme zorunluluğunu getirilmiş”, bu düzenleme Danıştay tarafından iptal edilmiştir. Daha önce önemli soruşturmalarda AKP’nin övgülerini alan savcıların yerleri değiştirilmiştir.

En ilginç olanı ise İstanbul ve İzmir’de Savcıların soruşturma konusu şahısların yakalanması isteği siyasi iktidardan yana tavır alan kolluk görevlilerince yerine getirilmemiştir. Bir nevi devlet krizi yaşanmıştır. Başbakan Oğlu Bilal Erdoğan hakkında yakalama emri olmasına rağmen, savcılığa gidip ifade verecek cesareti gösterememiştir. 100 e yakın savcı ve hâkim yeri değiştirilmiştir.  Savcı ve hâkimleri kontrol altına almak isteyen AKP, HSK’nın yapısını değiştirmek istemiştir. Bununla alakalı yasal süreç devam etmektedir. Ancak, Cumhurbaşkanı Gül bu konuda, rezerv koymuş ve değişikliğin anayasa değişikliği ile olması gerektiğini açıklamıştır.

Sosyal medyanın kontrol altına alınması amacıyla bir nevi sansür denilebilecek “İnternet yasası” gündeme getirilmiştir. Bu şekilde, siyasi iktidarın hoşnut olmayacağı yayınların kontrol altına alınması amaçlanmıştır.

Bu süreçte dikkate değer bir durumda; bölgenin en güçlü istihbarat örgütü olarak lanse edilen MİT’in çaresizliğidir. MİT bırak ülke dışını,  ülke içerisinde bile bir operasyonu yapma becerisinden çok uzakta olduğu basına yansımıştır. Ülke toprakları içinde 3- 5 kamyonu bile hareket ettirememiş, yöre savcıları ve kolluk kuvvetlerinin engellerine takılmıştır. 

         d. AKP’nin ittifak Arayışı ile TSK’ ya yönelmesi;

AKP, Cemaatle girdiği çatışmanın ciddiyetini çabuk algılamış, tedirgin olmuştur. % 50 oyla iktidar olan bir siyasi hareketin, %1 oyu olduğu iddia edilen Cemaat ’ten bu kadar çekinmesi ve telaşa kapılması üzerinde durulması gereken acıklı bir durumdur.

Devlet kurumları arasında güvensizlik hat safhada olduğu görülmektedir. MİT, 3 kamyonu hareket ettirememektedir. Böyle bir ortamda AKP, yeni ittifaklara ve işbirliğine ihtiyaç duymuştur.  AKP, devlet kurumları içinde MİT'in yanında cemaat ile birlikte tasfiye edilmesini sağladığı TSK’yi yeni işbirliği yapılacak kurum olarak görmüştür.  Bu işbirliği samimiyetten öte, "TSK gibi bize de kumpas yapıldı savıyla kendi yolsuzluklarının örtülmesi" ve “TSK nın psikolojik desteğinin alınması hedeflenmiştir.” Yani, TSK'ya ve Türk milletine "siyaseten kazanan tarafın AKP olacağı yeni bir tuzak" kurulmuştur.

Açılan davaların Savcısı olduğunu deklare eden Başbakan Erdoğan, bu süreçte çark etmiştir. Cemaati “milli orduya kumpas kuran” bir örgüt olarak itham ederek AKP’nin kumpasın dışında gösterme gayretine girilmiştir. AKP, bu çıkışla hem ittifak edeceği bir güç, hem de siyasi kazanç elde etmeyi hedeflemektedir. Tüm bunlar için TSK personelinin yargılandığı davaların yeniden yargılanması gündeme getirilmiş, dikkat buraya çekilmiştir. Daha önce MİT müsteşarı için çıkarılan özel yasa benzeri düzenleme komutanlar içinde yapılmıştır. “Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının yargılanması Başbakan iznine bağlanmıştır.

Öte yandan, Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması gündeme getirilmiştir. Bu şekilde cemaatin yargı içindeki hareket alanının daraltılması düşünülmektedir. Bu mahkemelerin kaldırılmasındaki İkinci amaç ise; PKK’ nın kaldırılmasını istediği bu mahkemelerin kaldırılmasıyla, PKK ‘ya zeytin dalı uzatılmış olunacaktır.

 AKP, devlet gücünü kullanmakla beraber, devlet memurlarına güvenmediği görülmektedir. Emniyet, Adalette, TRT ve başka kurumlarda AKP-Cemaat çatışmasına bağlı olarak kamu personeli pinpon topu gibi dağıtılmıştır. Bu dağıtımın daha ne kadar süreceği belli görülmemektedir. O yüzden Siyasi iktidarın devlet kurumlarına tam olarak hâkim olunduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak dışardan görüldüğü kadarıyla; MİT, TSK ve BDP+PKK’nın AKP iktidarı yanında olduğu görülmektedir.

           e.      Muhtemel Gelişmeler;

1.  Cemaatle girilen çatışmada, tarafların tekrar eski haline dönme ihtimalinin olmadığı ve rekabetin olanca hızla süreceği görülmektedir. AKP'nin yasadışı işlerinin aralıklarla deşifre edilmesinin süreceği ve bununda en nihayetinde Tayyip Erdoğan'nın Cumhurbaşkanlığı adaylığını  riske sokacağı öngörülmektedir.
2.  AKP’nin tüm kozlarını oynamadığı, cemaate yönelik kapsamlı bir operasyon yapabileceği ve ezici bir darbe indireceği güçlü bir ihtimal olarak öngörülmektedir.
3.  Suriye politikası ile Türkiye’nin uluslararası itibarına azımsanamayacak bir zarar verilmiştir. AKP, EL-KAİDE bağlantılı gruplarla birlikte anılır olmuştur. AKP, iktidara geldiğinde Türkiye;  Avrupa’ya daha yakın istikrarlı bir ülke iken, şu an Ortadoğu ülkesi gibi, sorunlarla boğuşan, istikrarsız bir ülke haline geldiği tartışmasız ortadadır.
4.  MİT Müsteşarı ve Komutanların yargılama izni Başbakan kendisinde toplamıştır. Bu bize Esad, Saddam türü rejimlerde görülen  “Tek Adam “ benzeri düzenlemeyi çağrıştırıyor. Anti-Demokratik yönelimlerin önümüzdeki süreçte artacağı değerlendirilmektedir. AB ve ABD den gelen “demokratik değerlere bağlı kalma ikazlarının” devam edeceği,  aynı şekilde Türk halkının demokratik muhalifinin süreceği öngörülmektedir.
5.  BDP+PKK ile kurulan ittifakın nereye kadar devam edileceği belirsiz görülmektedir. Çözüm sürecinin AKP’nin vaat ettiği tavizlere bağlıdır. AKP'nin vaadlerini gerçekleştirme ihtimalinin ciddi bir risk altında olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, PKK'nın terör eylemlerine tekrar dönme ihtimali kuvvetle muhtemeldir.
6.  Siyasi gücünün zirvesinde olan AKP'nin; Gezi olayları, 17 Aralık Rüşvet ve yolsuzluklar soruşturması, muhtemel dış politik hezimetleri, AKP’den kopmalar, parti içi huzursuzluklar göz önüne alındığında inişe geçtiği ve iktidar olma maliyetinin ülkeye her geçen gün arttığı ve zorladığı söylenebilir.
AKP'nin düşüşe geçiş nedeni;  Muhalif partilerin başarısından kaynaklı olmayıp, partinin yanlış yönelimleri ve despotik idaresinden kaynaklı kayıplarıdır.

Tüm bunlar bize; “AKP’nin muktedir iktidarının mutlak bir yenilgi sürecine girdiğinin” çok belirgin göstergeleridir.