Türk devleti, bir nevi “İç güvenlik, asayiş olayı” olarak
gördüğü PKK terörü ile yıllarca mücadele ediyor.
Nitekim, PKK’da; “Türk ordusunu, iç güvenliğe göre dizayn edilmiş bir ordu olarak” değerlendiriyor. Bu değerlendirmenin kısmen doğru olduğunu kabul edebiliriz. Ordu, kamu düzenin sağlanmasında bir nevi polis gücü görevi gibi kullanıldı ve son 30 yılda PKK ile asıl mücadele eden güç Türk Ordusu oldu.
Nitekim, PKK’da; “Türk ordusunu, iç güvenliğe göre dizayn edilmiş bir ordu olarak” değerlendiriyor. Bu değerlendirmenin kısmen doğru olduğunu kabul edebiliriz. Ordu, kamu düzenin sağlanmasında bir nevi polis gücü görevi gibi kullanıldı ve son 30 yılda PKK ile asıl mücadele eden güç Türk Ordusu oldu.
Türkiye, insan sayısı olarak Milyon’a
varan bir Ordu bulundurulmasına rağmen, bu güç ulusal sorunların, lehte çözümü
konusunda dış politikada baskıcı bir araç olarak kullanılamadı.
Yıllarca batı Trakya kan ağladı, Bulgaristan’daki Türkler esir kamplarında tutsak edildi, topraklarından koparıldı ve trene bindirilip Türkiye’ye gönderildi, kardeş Azerbaycan’ın Ermenistan ile çatışmasında destek sağlanamadı. Irak’ta Türkmenlere yardım eli uzatılamadı.
Milli bir Türk Ordusu Oluşturulamadı. Yıllarca batı Trakya kan ağladı, Bulgaristan’daki Türkler esir kamplarında tutsak edildi, topraklarından koparıldı ve trene bindirilip Türkiye’ye gönderildi, kardeş Azerbaycan’ın Ermenistan ile çatışmasında destek sağlanamadı. Irak’ta Türkmenlere yardım eli uzatılamadı.
NATO ülkeleri ve ABD kendi
ordusunu, ulusal çıkarlarına ulaşmada bir araç olarak kullanırken, Türk
toprakları NATO ve ABD askerlerinin konumlandırılması için tahsis edildi. Bu çerçevede
Türk Ordusu, sadece NATO’nun Jandarmalığı
ötesinde ciddi bir görev üstlenmedi. Ordunun ihtiyacı olan Harp silah ve araçını ABD karşılar oldu. Milli savaş sanayide kurulamadı. ABD’nin
kullanım dışı, iş görmez askeri teçhizatı Türk Ordusuna sanki bir nimet gibi sunuldu.
2 nci Dünya Savaşından kalan Tank ve araçlar Türk ordusunun vuruş gücünü
oluşturdu. Hatırlanacağı üzere, Irak krizinde ABD-Irak savaşı öncesinde;
ülkenin Batısından güney doğuya kaydırılan birliklerin sağda-solda kalmış
yüzlerce aracına şahit olduk. İnsan sayısı haricinde, kullanılan harp
silah-araç ve teçhizat olarak ciddi bir kara, deniz ve hava gücü yaratılamadı.
Harp okullarında yetişen
subaylara, geleceğin komutanlarına; Türk Tarihi, Harp Tarihi, Strateji gibi
güncel gelişmeleri anlayacak ve tarihsel derinliği ile yorum getirebilecek dersler öğretilmedi.
Uygulanan eğitim metodu; şekli disiplini öne alan, düşman olarak'ta hiç karşılaşma şansı olmayan mütecaviz (Rus)doktrini öğretildi. Türk ordusunu yönetecek kadrolara gerçekci, çağdaş askeri bilgiler verilemedi. Bu yüzdende lider kadro, dünyayı anlama, gelişmeleri takip etme ve Türk Ordusunu gelişen dünya şartlarına göre reform edebilme öngörüsü ve değerlendirmesinden uzak kaldı. Mesela; dünyada benzeri olmayacak ölçüde iç güvenlik tecrübesi olmasına rağmen Türk ordusu mücadele ettiği unsurlara karşı; Rusya’nın Dağıstan’da, ABD’nin işgal gücü olduğu halde Afganistan’da yaptığını yapamadı. israil ile zaten karşılaştırılamazdı.
Uygulanan eğitim metodu; şekli disiplini öne alan, düşman olarak'ta hiç karşılaşma şansı olmayan mütecaviz (Rus)doktrini öğretildi. Türk ordusunu yönetecek kadrolara gerçekci, çağdaş askeri bilgiler verilemedi. Bu yüzdende lider kadro, dünyayı anlama, gelişmeleri takip etme ve Türk Ordusunu gelişen dünya şartlarına göre reform edebilme öngörüsü ve değerlendirmesinden uzak kaldı. Mesela; dünyada benzeri olmayacak ölçüde iç güvenlik tecrübesi olmasına rağmen Türk ordusu mücadele ettiği unsurlara karşı; Rusya’nın Dağıstan’da, ABD’nin işgal gücü olduğu halde Afganistan’da yaptığını yapamadı. israil ile zaten karşılaştırılamazdı.
Lafı uzatmadan bir noktaya gelmek
istiyorum:
Yıllarca PKK ile mücadele eden,
bunun için özel örgütlenmelere giden, komando, uçarbirlik ve özel birlikler
oluşturan Türk ordusu; maalesef son gelinen noktada ciddi bir örnek gösteremedi.
PKK, kaçırdığı rehineleri, kendi tabirleri ile esir-tutsakları sınırın hemen diğer tarafında tutabiliyor. Ve bu rahatlığını bozacak ciddi bir operasyonla
karşılaşmıyor. PKK, bu rehineleri daha öncelerde yaptığı gibi, kendi istediği
yerde ve zamanda, savaş kazanan bir kumandan edasıyla, tutanakla ve pazarlık aracı olarak Türkiye’den giden heyete
teslim ediyor.
Bir Türk vatandaşı olarak;
PKK tarafından
kaçırılmış, PKK'nın elinde bulunan Türk Askeri ve vatandaşlarının “Rehine Kurtarma
Operasyonu” ile kurtarılmasını beklerdim.
Ben, yine bir
vatandaş olarak, PKK’nın elebaşlarının özel operasyonlarla yakalanıp, Türk
adaletine teslim edilmesini beklerdim.
Ben, yine bir
vatandaş olarak Irak dağlarının bombalanmasını değil, örgüt elebaşlarının
inlerinin başına yıkılmasını beklerdim.
Ben, PKK’yı alt
edemeyen şahsiyetlerin, buna bir kılıf, bahane bulup, “düşük yoğunlukta çatışma”
safsatası ile halkımın oyalanmamasını, kandırılmamasını isterdim.
Ben, bir vatandaş olarak lider kadrosu tasfiye edilmiş, sevk-idare, komuta merkezleri tepelenmiş bir örgütün dış desteğinin kesilmesi konusunda Hukumetin elini güçlendiren başarılar olmasını isterdim.
Ben, bir vatandaş olarak lider kadrosu tasfiye edilmiş, sevk-idare, komuta merkezleri tepelenmiş bir örgütün dış desteğinin kesilmesi konusunda Hukumetin elini güçlendiren başarılar olmasını isterdim.
İşte o zaman;
ne “PKK ile müzakare, Ne de PKK diye bir örgüt kalırdı.” Devlete isyan eden Şaki
Apo (PKK), daha önceki benzerlerinde olduğu gibi; Şeyh Sait veya Şeyh Ubeydullah
isyan hareketleri gibi tarihin eski sayfalarında, hak ettiği yeri almış
olacaktı.
http://gundem.milliyet.com.tr/teslimatta-ne-imzalandi-iste-detaylar-/gundem/gundemdetay/14.03.2013/1680417/default.htm
http://gundem.milliyet.com.tr/teslimatta-ne-imzalandi-iste-detaylar-/gundem/gundemdetay/14.03.2013/1680417/default.htm